Ana içeriğe atla

15 TEMMUZ TİYATROSU

10- 15 Temmuz darbe girişiminin Cemaat tarafından yapılmadığını ispatlayan yüzlerce somut veri ve bunların sistematik analizi.

1.      Darbe girişimine katılmadığı bilindiği halde ‘FETÖCÜ/DARBECİ’ iftirasıyla tutuklanan komutanlar

1.1 Kara Kuv. Komutanı Org. Yaşar Güler’i darbecilerden kurtarmak isterken bacağından vurulan Yüzbaşı Burak Akın’ın önce KAHRAMAN, Cemaatle bağlantısı ortaya çıkınca da HAİN ilan edilmesi

1.2 Malatya 2. Ordu Karargâhında darbecilerle giriştiği mücadele kamera görüntülerine yansıyan ve “Komutanım izin verin (darbecileri) vurayım” diyen Binbaşı Sedat Kaya Cemaatle irtibatlı olduğu anlaşılınca tutuklandı 9

1.3  Darbeye katılmadığı için Bursa’ya Alay Komutanı yapılan ancak sonra tutuklanan Albay Ali Türk. 11

1.4.  İstanbul Savcılığı: Cemaatçi 47 Albay’dan sadece 2’si darbeye katılmış. 11

1.5.  Darbe gecesi, Marmaris’te Erdoğan’ın kaldığı otele saldırı düzenleyen MAK timleriyle çatışmaya giren polislerden bazılarının ‘FETÖCÜ’ oldukları iddiasıyla tutuklanması 12

1.6 Akıncı üssüne giderek gözaltındaki komutanları darbecilerin elinden kurtaran Korg. Yıldırım Güvenç’in “FETÖCÜ” denilerek tutuklanması 13

1.7  “FETÖCÜ” denilerek tutuklanan Tuğg. Recep Ünal, darbecilerin uçaklarını vurmak için Eskişehir’den F-16 kaldırmış. a13

1.8 Hava Kuvvetlerini darbecilerden temizleyen Tümg. Cevat Yazgılı’nın “FETÖCÜ” denilerek tutuklanması 15

1.9.  Korg. Metin İyidil’in Etimesgut’ta darbecilerle mücadele ettiği halde tutuklanması 15

1.10.  Darbecilerle Mücadele eden Korg. Hüseyin Demirarslan’ın tutuklanması 16

1.11.  16 Temmuz sabahı Başbakan’ın emriyle Akıncı Üssü’nü bombalayan  5  pilotun ‘FETÖCÜ’ oldukları iddiasıyla tutuklanması 16

1.12. Moda’daki düğündeyken Abidin Ünal’ın emriyle Eskişehir’e giden Tümgeneral Suat Murat Semiz’in tutuklanması 17

1.13.  Yurtdışından dönüp Abidin Ünal’ın emriyle Eskişehir’e giden Tümgeneral İdris Aksoy’un tutuklanması 18

1.14. Darbe gecesi hastanede yatmakta olan Tuğgeneral Mustafa Doğru’nun tutuklanması 18

1.15. Darbe gecesi Erdoğan’ı Dalaman’dan İstanbul’a götüren uçağın pilotunun “FETÖCÜ” olduğu iddiasıyla görevden uzaklaştırılması 18

1.16.  Darbeyi AKP’li bakanlara haber veren bir Albay’ın “FETÖCÜLÜK”  iddiasıyla tutuklanması 19

1.17. Darbe gecesi Erdoğan ve ailesini Dalaman Havaalanına götüren helikopterin teknisyeni polis Tayyib Sina Doğan’ın, ByLock iddiasıyla tutuklanması 20

1.18. 358 Generalden 240’ı Cemaatle irtibatlı oldukları iddiasıyla tasfiye edildi. Eğer darbeyi Cemaat yapmış olsaydı ve bu generaller de cemaatle irtibatlı olsaydı TSK’nın yarısından fazlası darbenin içinde olurdu ve sonuç farklı olurdu. 20

1.19. Doğu Perinçek, ordudan tasfiye listelerini kendilerinin yaptığını belirtiyor ve 2019 yılında İran’da yaptığı bir televizyon konuşmasında NATO’cu askerlerin tasfiye edildiğini övünerek anlatıyor. 20

1.20. Gazeteci Ece Sevim Öztürk: “Tasfiyeler FETÖMETRE ile oluşturulan listeler üzerinden yapıldı”. 21

1.21.Darbeye karşı koymasına rağmen ‘FETÖCÜ’ denilerek atılan emniyet müdürü. 22

2.      YURTA SULH KONSEYİ neden kapsamlı şekilde araştırılmadı ve gündemden düşürüldü?. 22

2.1. Ankara C. Başsavcılığı başlangıçta “Yurtta Sulh Konseyi sadece ismen var” diyerek üzerini örtmeye çalıştı. 22

2.2. Ve Devlet Bahçeli dayanamayıp  “Nerede bu Yurtta Sulh Konseyi?” diye sorar. 23

2.3. Savcılık nasıl olduysa 8 ay sonra Yurtta Sulh Konseyini buluverir. 24

2.4. Yurtta Sulh Konseyi TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’nda neden sorgulanmadı?. 25

3.      Darbe girişimini Cemaatin üzerine atmak için istihbarat tarafından devşirilen ve kullanılan bir isim: Adil Öksüz. 25

3.1.  14 Temmuz 2016 tarihinde düzenlenen “FETÖ” çatı iddianamesinde “49162560564 T.C. kimlik numaralı Adil Öksüz’ün örgütün Deniz Kuvvetleri Sorumlusu olduğu…” belirtilmiş. 25

3.1.1. Odatv yazarı Müyeser Yıldız yukarıdaki bilgileri verdikten sonra şunları belirtiyor: 26

3.1.2.Adil Öksüz hakkında “Hayalet İmam” adlı kitabı yazan Sözcü yazarı Saygı Öztürk de bu konuda şunları ifade ediyor: 26

3.1.3.Kemal Kılıçdaroğlu da yaptığı bir konuşmada,  Çatı iddianamesinde Adil Öksüz’ün Hava Kuvvetleri imamı olarak geçtiğini belirtiyor. 26

3.2. Eski emniyet imamı olduğu iddia edilen Kemalettin Özdemir; “Adil Öksüz’ün Hava Kuvvetleri imamı olduğunu 2012 yılında MİT’e, savcılığa ve terörle mücadeleye bildirdim.” diyor.  Buna göre Adil Öztürk darbe teşebbüsünden önceki 4 yıl süresince MİT’in izlemesi/kontrolü altında. 26

3.3. Adil Öksüz’ün selefi Hamidullah Öztürk deşifre olunca yurtdışına çıkmış ancak Adil Öksüz deşifre olduğu halde memurluğa devam etmiş. 27

3.4. En geç 2012 yılında deşifre olan ve T.C. kimlik numarasına kadar Çatı İddianamesinde yer verilip “Deniz Kuvvetleri İmamı” olduğu iddia edilen Adil Öksüz hakkında 15 Temmuz öncesinde soruşturma açılmaması, defalarca yurtdışına gidiş gelişine izin verilmesi ve dahası deşifre olduğunu bilmesine rağmen darbe gecesi Akıncı Üssüne gelmesi, Adil Öztürk’ün MİT tarafından kullanıldığına işaret etmektedir. 27

3.4. Sözcü Yazarı Saygı Öztürk: “Adil Öksüz’ün MİT elemanı olduğu akla geliyor, bu konuda belge var, kod adı “TİMSAH”. 27

3.5. Adil Öksüz’ün evi darbeden günler sonra aranıyor, Kemal Batmaz’la arasındaki belge alışverişi bilinmesine rağmen incelenmiyor, Öksüz’ün ailesi onun korunup kollandığını düşünüyor 28

3.6. CHP Milletvekili Eren Erdem,  Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’ın 14 Temmuz günü Adil Öksüz’le görüştüğünü iddia etmektedir 28

3.7. Adil Öksüz 16 Temmuz saat 15.00’te Akıncılar Jandarma Karakolu tarafından yakalanıyor ve 22 saat gözaltında kalıyor ama ifadesi alınmadığı gibi hakkında gözaltı tutanağı da düzenlenmiyor 28

3.8. Adil Öksöz gözaltındayken kendi cep telefonunu kullanarak arama yapmış. 29

3.9. Tanıklar Adil Öksüz’ün karakolda rahat olduğunu söylüyor 29

3.10. 99 Kişi Ankara Emniyetine ve oradan da Ankara Adliyesine götürülüp tutuklanırken Adil Öksüz Sincan Adliyesine götürülüyor, “Mahrem imam” olduğu savcı ve hâkimden gizleniyor. 29

3.11.  Adil Öksüz’ün üzerinden çıkan ZTE 4G LTE olan GPS yer koordinat belirleme cihazı” ve iki cep telefonu serbest bırakılırken kendisine iade ediliyor. 30

3.12. Haziran 2017 tarihli iddianameye göre Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca gözaltındayken Adil Öksüz’le görüşüyor ve aralarında Arapça konuşuyorlar. 30

3.13.  Sözcü yazarı Saygı Öztürk: “Sarıkoca’nın kameralardan uzak bir yerde Adil Öksüz’le Arapça konuşması bir sır.”. 30

3.14.  haberdar.com genel yayın yönetmeni Said Sefa: “Ali İhsan Sarıkoca Erdoğan’a çok yakın ve kritik bir isim”. 31

3.15. Ali İhsan Sarıkoca’nın savcılık ifadesi yalan ve çelişkilerle dolu. Örneğin o gece saat 3:00 da Kazan’da olduğunu söylemesine rağmen aslında o gece Antalya’da bulunuyor ve darbe girimi başladıktan sonra Ankara’ya doğru yola çıkıyor. Sarıkoca’nın telefonu sabah 5:07 ‘de Konya’da sinyal veriyor, 6:47’de ise Kazan’da sinyal veriyor. 31

3.16. İddianameye göre, Adil Öksüz’ün Akıncılar Kışla Jandarma Karakolu’undan Ankara Emniyetine getirilmeyerek serbest kalmasını sağlayan kişi, Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca’nın o gün telefonla defalarca görüştüğü aile dostu polis memuru Serter Koçaktır. 32

3.17. Adil Öksüz ve Ali İhsan Sarıkoca’nın, Adil Öksüz’ün serbest kalmasından sonra İstanbul’da görüştükleri iddia ediliyor. 32

3.18.  AKP’li yetkililer de Sarıkoca’nın Adil Öksüz’le görüşmesine anlam verememiş (!) 33

3.18.1. Adalet Eski Bakanı Bekir Bozdağ: “Darbe olmuş Başbakanlık müşavirisiniz gidip konuşuyorsunuz, siz kimsiniz?”. 33

3.18.2. AKP Manisa Milletvekili ve TBMM Darbe Araştırma Komisyonu üyesi Selçuk Özdağ, Ali İhsan Sarıkoca’nın yalan söylediğini ve bu kişinin Adil Öksüz’le bağlantısının araştırılması gerektiğini belirtiyor. 33

3.19. Herkesi bir çırpıda “FETÖCÜ” ilan ediveren Saray Medyası Sarıkoca’yı neden ‘FETÖCÜ’ ilan etmedi?. 33

3.20. Sarıkoca olayı neden 11 ay sonra medyaya yansıdı?. 33

3.21. Ali İhsan Sarıkoca hiç tutuklanmadı dahası, hakkında dava açıldıktan sonra da Başbakanlık Müşavirliği görevine devam etti ve ancak 14 Temmuz 2017 tarihinde tarihte çıkarılan 692 Sayılı KHK ile kamudan ihraç edildi. 34

3.22. O ana kadar 27 darbeci hakkında tutuklama kararı veren Sulh Ceza Hâkimi Köksal Çelik her nasılsa Adil Öksüz’ü serbest bırakıyor. 34

3.23. Adil Öksüz’ü serbest bırakan ve buna ilişkin itirazları reddeden Sulh Ceza Hâkimleri 5 ay daha bu göreve devam ettiler. 34

3.24. Adil Öksüz’ü serbest bırakan hâkim değil serbest bırakılma kararına yapılan itirazı reddeden hâkim tutuklandı ve ceza aldı 35

3.25. Reiana katili Masharipov’un yakalanması için 1000 kişilik özel bir ekip kurup 100 bin saat kamera görüntüsünü inceleyen ve katili 16 gün sonra yakalayan Emniyet, Adil Öksüz için kılını kıpırdatmadı 36

3.26. Adil Öksüz’ün serbest kaldıktan sonra Samsun İlk Adım Belediye Başkanı evine götürüldüğü iddia edilmektedir. 36

3.27. Adil Öksüz arandığı sırada bankadan para çekmiş. 36

3.28. Henüz ortada suç yokken “suçluların” listesini yapıp onları tutuklamak için 15 Temmuz’u bekleyen bir organizasyonun, o listedekilerin ve daha yüzbinlercesinin suçlu olduğu konusunda toplumu ikna edici olabilmek için Adil Öksüz ve benzerlerini devşirip kullanmış olması çok beklenebilir bir durumdur. 37

4.      Hitler, kontrollü Reichstag yangınını tüm gücü elinde toplamak için kullanmıştı. Erdoğan da 15 Temmuz’u aynı amaçla kullandı. 37

5.      EMASYA PROTOKOLÜ hükümleri 14 Temmuz 2016 tarihinde yani darbe girişiminden bir gün önce resmi gazetede yayınlanarak kanunlaştırıldı. 38

6- Hakan Fidan’ın, Erdoğan’ın ve Binali Yıldırım’ın darbeyi öğrenme saati başta olmak üzere gerçeğe aykırı ve tutarsız tutum ve beyanları: 39

6.1. MİT/Devlet darbe girişimini saat kaçta öğrendi 39

6.2. Darbeyi saat 15:00’da öğrenen Hakan Fidan neden hiçbir şey olmamış gibi Diyanet İşleri Başkanı’yla yemek yiyor?. 39

6.3. Diyanet İşleri Başkanı MİT Karargahındayken darbeyi eşinden gelen telefonla öğreniyor !!! 40

6.4. Başbakan saat 22:40 civarında Hakan Fidan’ı arıyor ama Fidan ona Darbe olduğunu söylemiyor. 40

6.5. Erdoğan: “Darbeyi saat 4:00’da Eniştemden öğrendim” (REUTERS Röportajı, 21 Temmuz 2016) 40

6.6. Erdoğan “Darbeyi 21.30’da Ziya Eniştemden öğrendim” (A Haber Röportajı, 30 Temmuz 2016) 41

6.7. Erdoğan darbe gecesi Atatürk Havaalanı’nda yaptığı konuşmada: “öğleden sonra TSK içinde bir hareketlilik vardı” diyor 41

6.8. Erdoğan : “Darbe gecesi torunuma Kur’an öğrettim”. 42

6.9. Efkan Ala: “Erdoğan saat 23:00 civarında havadaydı”. 42

6.10.Sonuç olarak; 42

6.11. Binali Yıldırım: “Darbeyi eşimizden dostumuzdan öğrendik.”. 42

7.      Org. HULUSİ AKAR’ın gerçeğe aykırı ifadeleri ve açıklanamayan tutum ve davranışları 42

7.1. Akar en geç 15 Temmuz günü saat 16:00 sıralarında darbe girişimini öğrenmesine rağmen bunu engelleyecek hiçbir tedbir almadan bekliyor 42

7.2. Akar Kuvvet Komutanlarını düğüne göndermek yerine karargâha çağırıp onlarla birlikte canlı yayına çıkıp darbeye karşı olduğunu deklare etseydi teşebbüs başlamadan biterdi. Savcı bu minvalde bir soru sorduğunda Akar cevabı geçiştirmiş. 43

7.3. TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’nda ifade vermeyen Hulusi Akar, sanıkların ve avukatlarının sorularından kaçmak için Çatı Davası yargılamasında da mahkemede 22 Mart 2018 de gizli celsede ifade vermiş. 43

7.4. Hulusi Akar, AKP Milletvekili ve emekli General Şirin Ünal 15 Temmuz günü yaptığı görüşmeyi kayıtlardan sildiriyor. 44

7.5. Şamil Tayyar: “Hulusi Akar yalan söylüyor”. 46

8.      Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Abidin Ünal’ın açıklanamayan söz ve tutumları 46

8.1. Önce darbeyi Eşinden öğrendiğini söylüyor 46

8.2.  3 gün sonra darbeyi uçuş yasağı üzerine öğrendiğini söylüyor 47

8.3. Darbeyi öğrendikten sonra hiçbir tedbir almayıp düğüne devam ediyor 47

8.4. Düğünde olan Eskişehir Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Şanver’e haber vermiyor, Hulusi Akar’la görüşmüyor 47

8.5. Erken müdahaleyi engelliyor 47

8.6. Akıncı üssüne götürülürken cep telefonu kendisinde ve havadayken telefonla konuşup talimatlar veriyor 47

8.7. Akıncı Üssü’ndeyken rahat ve neşeli tavırları dikkat çekiyor, cep telefonu hala kendisinde, elleri cebinde ve Akın Öztürk’le kol kola serbestçe dolaşıyor, buna ilişkin kamera görüntüleri var. 48

8.8. 15 Temmuz günü sıradışı bir şekilde Yalova Hava Meydan Komutanlığı’nı ziyaret edip “çocukları yormayın, akşam yorulacaklar” dediği iddia ediliyor. 49

9.      Cemaat Mensubu Kaç Asker Darbeye Katıldı?. 49

9.1. Genelkurmay tarafından darbeye katıldığı açıklanan toplam 6.761 subay-astsubaydan kaç tanesi Cemaatle irtibatlı 49

9.2. Albay Muharrem Köse. 50

9.2.1. Muharrem Köse, darbe gecesi saat 3:00 da “FETÖCÜ” ilan ediliyor 50

9.2.2. Saray medyası Muharrem Köse’yi darbenin planlayıcısı olarak lanse ediyor 50

9.2.3. İhracı beklenen Köse, her nasılsa Genelkurmay emrine atanır 52

9.2.4. Muharrem Köse hakkında dava dosyasında yer alan akla ziyan “deliller”. 52

9.2.5. Muharrem Köse’nin darbenin beyin takımı veya Yurtta Sulh Konseyi içinde yer almadığı ortaya çıkar 53

9.3. Albay Mehmet Oğuz Akkuş. 53

9.4. Org. AKIN ÖZTÜRK.. 54

9.4.1. Emekli Korg. Mehmet Şanver: Org. Abidin Ünal, o anda evinde olan Org. Akın Öztürk’ü aradı ve Akıncı üssüne git dedi”. 54

9.4.2. Akın Öztürk Mahkemedeki Savunmasında kendisinin nasıl darbenin lideri ilan edildiğini şöyle anlatıyor: 54

9.4.3. Darbenin lideri olduğu yönündeki tutanağını imzalaması için çok ağır işkencelere maruz kalan Akın Öztürk mahkemede, gözaltı sırasında kendisine yapılan işkenceleri şöyle anlatıyor: 54

9.4.4. Saray medyası da hemen Akın Öztürk’ü “FETÖCÜ ve darbenin lideri ilan eder. 55

9.4.5. Yandaş gazeteci Cem Küçük: “Akın Öztürk “FETÖCÜ” değil”. 58

9.4.6. Sonuç olarak; 58

9.5. Tuğ. Gen. Hakan Evrim.. 58

9.6. Hulusi Akar’ın emir subayı Yarbay Levent Türkkan. 59

9.7. Yoğun işkence nedeniyle darbeci askerlerin ifadeleri gerçeklikten uzak. 59

9.8. Darbeyi cemaatle irtibatlı askerler yapmış olsaydı veya önemli sayıdaki cemaatçi asker darbeye katılım sağlasaydı şunlar olurdu: 60

10- Cemaat Mensubu Kaç Sivil Darbeye Katıldı?. 61

10.1. ‘FETÖ Darbesi’ yakıştırması yapanlara 3 soru: 61

10.2. Cemaat, darbeye destek verseydi buna ilişkin somut veriler ortalığa saçılırdı 62

10.3. Cemaatçi olduğu ve darbe gecesi sahada yakalandığı iddia edilen sivil kişi sayısı kaç?. 62

10.4. Cemaat mensuplarının darbeye bireysel katılması ne anlama gelir?. 63

11. Erdoğan 15 Temmuz gecesi hangi delile veya bilgiye istinaden fail ‘Paralel Yapı’ dedi?. 63

12. Darbe tiyatro muydu? Eğer darbe tiyatroysa, darbeci komutanlar, Erdoğan daha fazla güçlensin diye mi kendilerini feda ettiler?. 64

13. Cezaların şahsiliği ilkesi gereğince, suçları ispatlanırsa, sadece darbeyle irtibatlı kişilerin cezalandırılması gerekmez mi? Yapılanların hukukta veya İslam Hukukunda yeri var mı?. 64

14. Cemaat Neden Darbe Yapmaz? 3 Cevap. 65

GİRİŞ

15 Temmuz darbe girişiminin Cemaat tarafından yapıldığını kabul etmek için mantık gereği aşağıdaki iki durumun gerçekleşmiş olması gerekir:

1-  Darbe talimatının açık veya örtülü şekilde Gülen veya cemaat yönetimindeki kişiler tarafından verilmiş olması ve

2- Bu talimatı alan Cemaatle irtibatlı asker ve polislerin tamamının veya önemli bir kısmının darbeye katılması gerekir.

Yani eğer;

1-  Darbe talimatının Gülen veya cemaat yönetimindeki kişiler tarafından verildiği ispatlanmamışsa (bu noktada  bu çalışmada Adil Öksüz’ün MİT’le irtibatına ilişkin kanıtlar bu raporda irdelenmiştir),

2- Cemaatle irtibatlı asker ve polislerin (Adil Öksüz tarafından tuzağa çekilen küçük bir grup dışında) darbeye katılmadığı ortaya çıkarsa bu darbe girişimini Cemaatin gerçekleştirdiği ileri sürülemeyecektir.

Somut verilere dayanılan ve veri kaynakları gösterilen bu çalışmada, yukarıdaki iki husus başta olmak üzere onlarca olgu kapsamlı şekilde ele alınarak “Darbeyi Cemaat mi yaptı?” sorusuna cevap aranmıştır.

Çalışmanın ilgili bölümlerinde detaylı şekilde irdelenmiş olsa da burada yukarıdaki iki temel olgu hakkındaki bazı gerçekleri özet şekilde aşağıda dikkatinize sunuyorum:

1- TBMM Darbe Araştırma Komisyonu, AKP’nin üye vermemesi nedeniyle darbe girişiminden tam 75 gün sonra toplanmıştır. Komisyon üyeleri ısrarla talepte bulunsa da komisyonun AKP’li başkanı Reşat Petek,  Genelkurmay Başkanı, Mit Müsteşarı, kuvvet komutanları, darbeye katılan subaylar ve Yurtta Sulh Konseyi gibi işin merkezindeki kişileri davet etmemiş ve darbeci askerlerin bağlantılarını ortaya çıkarmayı sağlayacak HTS raporlarının incelenmesi talebini reddetmiştir. Komisyon başkanı bunun yerine Gazeteci Fehmi Koru, 10 yıl önceki Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakçı gibi ilgisiz kişileri davet edip komisyonda saatlerce dinlenmesini sağlamıştır.  Erdoğan’ın “Komisyon artık görevini tamamladı“ demesi üzerine de komisyon dağılmıştır. Eğer darbeyi Cemaatçi askerler yaptıysa neden o askerler Komisyona çağrılmadı? Tam tersine her darbeci askerin saatlerce çapraz sorguya alınıp, yaptıkları tüm görüşmeler ve geçmiş ilişkileri açığa vurulup bağlantılarının ortaya çıkarılması gerekmez miydi?

2- Darbe girişimiyle Cemaat yönetimi arasındaki bağın en önemli (hatta tek) kanıtı olarak sunulan Adil Öksüz’ün, istihbarat tarafından devşirilip bir kısım cemaatçi askerleri darbe kumpasının içine çekmek için kullanıldığına ilişkin çok sayıda somut veri bulunmaktadır. Bu deliller aşağıda 30 başlık altında somut verilerle açıklanmıştır. Buna göre Adil Öksüz,15 Temmuz’dan önce hazırlanan “FETÖ Çatı İddianamesinde” Cemaatin Deniz Kuvvetleri İmamı olarak geçmesine rağmen ifadeye bile çağrılmamış, Sakarya Üniversite’sindeki görevine devam etmiş ve defalarca yurtdışına gidip gelmiştir. Sözcü Yazarı Saygı Öztürk, Adil Öksüz’ün MİT’e çalıştığına dair belge olduğunu, MİT’teki kod adının TİMSAH olduğunu ifade etmiştir. Kışla Jandarma Karakolunda gözaltındayken Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca hususi olarak gelip onunla görüşmüş ve karakol amirlerine bu kişi “FETÖ imamıdır” demiştir. Adil Öksüz gözaltındayken kendi cep telefonuyla 3 kez görüşme yapmıştır. Gözaltındaki 99 kişi tutuklanmış ve her nasılsa mahkeme Öksüz’ün “Ben Kazan’da arsa bakıyordum” yalanına kanarak (!) onu serbest bırakarak iki adet cep telefonunu ve GPS cihazını kendisine iade etmiştir. Adil Öksüz serbest kaldıktan sonraki gün içinde anılan Başbakanlık Müşaviri ile İstanbul’da aynı baz istasyonunda telefon sinyali vermiştir. İstanbul Emniyeti Reina Katliamı faili Masharipov’u yakalamak için 1000 kişilik bir ekip kurup 1000 bin saat kamera incelemesi yapmış ve 17 gün içinde onu yakalamıştır ancak Adil Öksüz’ün yakalanması için böyle bir çalışma yapılmadı. Arandığı dönemde iki kez bankamatikten para çekti. Darbe gecesi bir çırpıda 2740 hâkim-savcı tutuklanırken Öksüz’ü onu serbest bırakan hâkim Köksal Çelik olaydan sonra 5 ay daha Sulh Ceza Hâkimliği yaptı, Aralık 2016 tarihinde açığa alında ve ancak Kasım 2018 tarihinde ihraç edildi.  Ancak, ironik bir şekilde Öksüz’ü serbest bırakan hakim Köksal Çelik değil onun serbest bırakılmasına yapılan itirazı reddeden hâkim Çetin Sönmez tutuklandı. CHP eski milletvekili Eren Erdem Adil Öksüz’ün 14 Temmuz günü Sakarya’da Bakan Fikri Işık’la görüştüğünü iddia etti. hususları dikkate alındığında Adil Öksüz’ün darbe girişimi ile Cemaat yönetimi arasındaki bağı sağladığı iddiası (bunların hepsinin kaynakları raporda yer almaktadır)

3- Fethullah Gülen Hükümete, “uluslararası bir soruşturma komisyonu kurulsun ben sonuca razı olacağım” şeklinde çağrı yapmasına rağmen Hükümet bu çağrıyı duymazdan gelmiştir. Halbuki böyle bir komisyon kurulsa gerçekler tüm dünyanın gözü önünde irdelenir ve Hükümet kendi iddiasını ispatlama şansı elde ederdi.

Bu kapsamda örneğin içinde 15 ülkeden 1’er soruşturmacının olduğu bir ortak soruşturma ekibi kurulabilir (tarafı olduğumuz uluslararası adli yardımlaşma anlaşmaları buna imkân veriyor) ve bu ekibin darbeci askerlerin, mağdurların ve tanıkların ifadelerinin alınması sırasında hazır bulunması sağlanıp gerektiğinde kendilerine sorma hakkı da tanınabilirdi. Böyle bir durumda, eğer darbeyi cemaat yapmış olsaydı bu durum soruşturma sırasında tüm delilleriyle ortaya çıkardı ve Hükümetin yurt dışında kimseyi inandıramadığı “darbeyi Cemaat yaptı iddiası” da kendiliğinden ispatlanmış olurdu.

Böyle bir durumda Gülen Türkiye’ye iade edilmekle kalmaz, Cemaat tüm dünyada terör örgütü ilan edilir ve tasfiye edilirdi. Sormak istiyorum eğer darbeyi gerçekten Cemaat yapmış olsaydı Hükümet bu fırsatı kaçırır mıydı? Böyle kolay bir yöntem varken Saray rejimi neden Gülen’in kaçırılması için Trump’ın güvenlik danışmanı Mike Flynn’e rüşvet vererek bir uluslararası skandala ve ABD de yürütülen bir ceza soruşturmasına neden olmayı veya Cemaati yurtdışında bitirmek için yüz milyonlarca dolar rüşvet dağıtmayı tercih etmiştir?

4- Cemaatle irtibatlı askerlerin ve polislerin darbeye karışmak bir tarafa canlarını tehlikeye atarak darbecilerle çatıştıkları ortaya çıkmıştır. Yüzbaşı Burak Akın, Binbaşı Sedat Kaya başta olmak üzere buna ilişkin çok sayıda somut örnek bulunmaktadır. Bu örneklerden bir kısmı bu çalışmada yer almaktadır.

1. Darbe girişimine katılmadığı bilindiği halde ‘FETÖCÜ/DARBECİ’ iftirasıyla tutuklanan komutanlar

Darbecilerle mücadele ederek darbenin bastırılmasında etkin rol oynayan çok sayıda komutanın tutuklanması, bu tutuklamaların, tasfiye amacıyla önceden hazırlanmış fişleme listeleri üzerinden yapıldığını göstermektedir. Hatta o tarihte yurt dışında olan veya daha önce geçirdiği kaza nedeniyle hastanede yatmakta olan çok sayıda komutan da fişleme listeleri üzerinden tutuklandı.

Doğu Perinçek’in, 16 Ağustos 2016 tarihinde Fatih Altaylı’nın programına katılarak “tutuklanan komutanların listelerini kendilerinin yaptığını” https://www.youtube.com/watch?v=mrGKy88_Wac (dak.15:00’dan itibaren)  övünerek anlatması da bu gerçeğin daha net görülmesini sağlamaktadır.

16 Temmuz sabahı ve sonrasında Darbeye katıldığı için sahada yakalanan toplam asker sayısı (erler dahil) 2.833 olmasına rağmen, darbeden habersiz binlerce subayın evlerinden toplanarak ağır işkencelerden geçirilip tutuklanması sadece ve sadece ‘darbeyi Allah’ın lütfu olarak görenlerin acımasızca uyguladıkları şeytani planlarının’ bir parçası olarak açıklanabilir.

Bu konuya ilişkin yüzlerce örnekten bazılarını aşağıda verdim. Verdiğim bilgiler açık kaynaklıdır, internette aradığınızda bulabilirsiniz.

1.1 Kara Kuv. Komutanı Org. Yaşar Güler’i darbecilerden kurtarmak isterken bacağından vurulan Yüzbaşı Burak Akın’ın önce KAHRAMAN, Cemaatle bağlantısı ortaya çıkınca da HAİN ilan edilmesi

Yüzbaşı Burak Akın, şu anda Kara Kuvvetleri Komutanı olan Yaşar Güler’in emir subayıydı. Yaşar Güler’in 15 Temmuz gecesi Genel Kurmay karargâhında yere yatırılıp derdest edildiğini gören Yüzbaşı Akın darbecilere direndi ve bunun üzerine iki bacağından vuruldu.

 

Yüzbaşı Akın, 15 Temmuz sonrasında Saray ve medyası tarafından kahraman ilan edildi, Aile Bakanı onu evinde ziyaret etti. Ancak aradan 16 ay geçtikten sonra Yüzbaşı Akın, kendisinin Cemaatle irtibatlı olduğunu belirterek teslim oldu. Ve hemen hain ilan edilip medyada linç edildi.

Yüzbaşı Akın ifadesinde, yapılan (ankesör soruşturması gibi) soruşturmalar nedeniyle Cemaatle olan irtibatının kısa bir süre sonra ortaya çıkacağını düşündüğünü ve bu yüzden kendiliğinden gelip teslim olduğunu belirtti.

Görüldüğü gibi, cemaatle irtibatlı bir subay olan Yüzbaşı Akın, darbecilerin hedefinde olan üst düzey bir generali darbecilerin elinden kurtarmak için canını tehlikeye atıyor ve ciddi şekilde yaralanıyor. Eğer bu darbe Cemaat tarafından yapılmış olsaydı Yüzbaşı Akın, Org. Güler’i kurtarmak için çabalamaz ve kendisiyle aynı tarafta olan darbeciler tarafından iki bacağından vurulmazdı.

1.2 Malatya 2. Ordu Karargâhında darbecilerle giriştiği mücadele kamera görüntülerine yansıyan ve “Komutanım izin verin (darbecileri) vurayım” diyen Binbaşı Sedat Kaya Cemaatle irtibatlı olduğu anlaşılınca tutuklandı

Hürriyet Yazarı Sedat Ergin, Binbaşı Sedat Kaya hakkında 3 uzun köşe yazısı yazdı. Bunların linklerini aşağıda verdim.

Ergin’in 8 Şubat 2019 tarihli yazısından alıntı:

“Darbe girişiminde görev alan iki tuğgeneral (Serdar Sevgili, Zeki Karataş) ve bir kurmay albay (Bahadır Erdemli) karargâhta Orgeneral Huduti’ye baskı yaptıkları sırada Binbaşı Kaya tarafından silahları alınarak derdest edilir.

Kaya, üç darbeciyi de derdest ettikten sonra Orgeneral Huduti’ye “Komutanım isterseniz bunları halledebiliriz” diye öneride bulunur, ancak İkinci Ordu Komutanı “İkna suretiyle halledelim” yanıtını verir.

Kaya’nın ifadesinde aktarılan bu olay mahkeme sürecinde hem Huduti, hem dönemin İkinci Ordu Kurmay Başkanı Tümgeneral Avni Angun, hem de tanık Astsubay Bilal Süyündü tarafından doğrulanmıştır. Huduti, Malatya Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 9 Mart 2017 tarihli celsesinde “Sedat Kaya darbecileri vurmak için izin istedi… Çatışmanın çıkması olayı başka boyuta götüreceği endişesiyle ateş edilmemesi konusunda emir verdim” demiştir.

Deliller gerçekten de Kaya’nın o gece darbecileri derdest ettiğini gösteriyor. YouTube’da da bulunan İkinci Ordu Karargâhı’nın ikinci katındaki güvenlik kamerası görüntülerinde Binbaşı Kaya’nın darbecilerle sürekli bir itişme, boğuşma, çatışma hali içinde olduğunu izlemek mümkündür…..”

Darbecilerle canı pahasına mücadele eden Binbaşı Kaya 16 Temmuz günü şüpheli sıfatıyla Malatya Başsavcısına ifade verir. İfadesinde “şüpheli olarak ifade vermektense darbecileri öldürüp de şehit olmayı yeğlerdim” der. İfadeyi alan ve dosyadaki bilgilere bakan Başsavcı, Binbaşı Kaya’yı serbest bırakır.

Ancak 1 ay sonra yapılan bir isimsiz ihbara istinaden “Fetöcü” olduğu iddiasıyla tutuklanır ve Malatya Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanır. 322 gün tutuklu kaldıktan sonra 4 Mayıs 2018 günü tüm suçlardan beraat eder.

Ancak ankesörlü telefon soruşturması kapsamında 3 Ocak 2019 tarihinde yeniden hakkında dava açılır ve bu dava sırasında Binbaşı Kaya etkin pişmanlıktan faydalanmak için itirafçı olur ve lise 3’ten itibaren Cemaatle irtibatlı olduğunu ifade eder.

O halde şu soruyu sormak gerekiyor: “Eğer darbeyi cemaat yaptıysa neden Cemaat’e mensup bir binbaşı darbecilerle mücadele ediyor ve hatta şehit olmayı göze alarak onları öldürmeyi düşünüyor?

 http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/binbasi-sedat-kaya-hakkinda-zorunlu-bir-yazi-41109603

http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hurriyet-pazar/15-temmuzda-araftaki-binbasi-40520823

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/sedat-binbasi-darbeciye-sikmali-miydi-40395293

1.3  Darbeye katılmadığı için Bursa’ya Alay Komutanı yapılan ancak sonra tutuklanan Albay Ali Türk

Darbe girişimi sırasında Beytüşşebap 8. Jandarma Alay Komutanı olan Albay Ali Türk darbe girişimine katılmayıp, komutanı olduğu birliklere dışarı çıkmama emri veriyor, kaymakamı, emniyet amirini, hâkimleri ve savcıları arayıp darbecilerin emirlerini uygulamayacağını belirtiyor. Darbeye katılmadığı için 15 Temmuz sonrasında Bursa Jandarma Alay Komutanı olarak atanan Albay Türk, bu göreve başlamasından 1 hafta sonra ‘FETÖCÜ’ olduğu iddiasıyla gözaltına alınıp tutuklanıyor. Halen tutuklu olan Albay Türk hakkında 3 kez müebbet hapis isteniyor. Albay Türk savunmasında kendisinin Cemaat’le irtibatlı olduğunu ve ByLock kullandığını belirtiyor.

Albay Ali Türk, kendisinin kabul ettiği üzere,  Cemaatle irtibatlı ve ByLock kullanıcısı ama darbeye katılmamış. Onun darbe karşıtı tutumu Hükümet ve Genelkurmay tarafından da biliniyor ve kendisine güveniliyor ki, önceki alay komutanı darbeye katıldığı iddiasıyla tutuklanan Bursa gibi kritik bir yere 15 Temmuz sonrasında Alay Komutanı olarak atanıyor.  Darbeye katılmadığı için terfien görevlendirilen Albay Türk, Cemaatle irtibatlı olduğu için sonradan darbeci kabul edilip tutuklanıyor.

Madem, ‘darbeyi Cemaat yaptı’ o halde Albay Türk neden darbeye katılmadı?

1.4.  İstanbul Savcılığı: Cemaatçi 47 Albay’dan sadece 2’si darbeye katılmış

İstanbul C. Başsavcılığı’nın 2017 yılı Nisan ayında düzenlediği bir iddianamede, Cemaat’e Mensup 47 Albaydan sadece 2’sinin darbeye katıldığı belirtildi. O iki Albayın da cemaatle irtibatlı olduğu hususunun da Saray’ın emrindeki savcılığa ait bir iddia olduğunu da belirtmekte yarar var.

Diğer yandan savcı iddianamede, darbeye katılmayan albayların ikinci bir darbe için bekletildikleri gibi akla ziyan bir çıkarımda bulunmuş. Ancak, bir onbaşıya bile sorsanız size, başarısız olan bir darbe girişimi sonucunda ordu içinde çok büyük tasfiyelerin yapılacağını ve ikinci bir şansın olmayacağını, mevcut gücün tamamı kullanılarak tek seferde sonuç alınmasının zorunlu olduğunu söyler.

 Eğer darbeyi cemaat yapsaydı, o 47 Albay dahil tüm gücünü kullanması beklenmez miydi?

https://t24.com.tr/haber/savcilik-fetocu-askerlerin-tamami-15-temmuza-katilmadi-ikinci-bir-darbe-girisimi-icin-bekletildi,399137

1.5.  Darbe gecesi, Marmaris’te Erdoğan’ın kaldığı otele saldırı düzenleyen MAK timleriyle çatışmaya giren polislerden bazılarının ‘FETÖCÜ’ oldukları iddiasıyla tutuklanması

Otele yapılan baskınla ilgili olarak Muğla Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılamada, Erdoğan’a suikast için gelen MAK timinde görevli sanık Binbaşı Şükrü Seymen’in yaptığı savunma sonrasında Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ ona cevaben şunları söyler:

 “Helikopterden sivil halka nasıl ateş edildiği ortadadır. Polislerin hangi psikoloji ile davrandığını bilemeyiz. Ayrıca sizinle çatışmaya giren polislerin bir kısmı da FETÖ’den tutuklandı. Su o kadar bulanık ki” dedi.

Eğer darbeyi Cemaat yaptıysa, Cemaatçi polisler neden Erdoğan’a suikast için gelen darbecilerde çatıştı?

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/820309/15_Temmuz_gecesi_Erdogan_i_koruyan_polislerin_FETO_den_tutuklandigi_ortaya_cikti.html

1.6 Akıncı üssüne giderek gözaltındaki komutanları darbecilerin elinden kurtaran Korg. Yıldırım Güvenç’in “FETÖCÜ” denilerek tutuklanması

Darbe gecesi, Hulusi Akar’ın yerine fiilen Genel Kurmay Başkanlığı yapan Org. Ümit Dündar, Dönemin Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanı Korg. Yıldırım Güvenç’e,  Akıncı Üssü’ne gidip gözaltındaki komutanları kurtarması yönünde emir veriyor. Korg. Yıldırım Güvenç de emri alır almaz Akıncılar gidiyor ve Komutanları kurtarıyor.  Ancak 15 Temmuz sonrasında ona da ‘FETÖCÜ’ yaftası vuruluyor ve tutuklanıyor.

Org. Ümit Dündar, TBMM Komisyonunda verdiği ifadesinde bunu teyit ederek  “O yönde kendisine talimat verdim, kendisi de gitti Akıncı Kışlası’na ve oradan kontrolü alarak çıktı” dedi. Buna rağmen neden tutuklandığı sorusuna karşılık da “Bunu benim değerlendirebilmem de bilmem de mümkün değil” cevabını verdi.

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=1743

Org. Güvenç, Sincan Cezaevi’nden, Cumhurbaşkanlığı Genel Sektereri Fahri Kasırga’ya 7 sayfalık bir mektup yazarak, darbe gecesi Ankara Emniyet Müdürü ile koordineli olarak darbecilere karşı verdiği mücadeleyi anlatarak uğradığı haksızlık nedeniyle duyduğu üzüntüyü anlatmıştır.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/komutandan-mektup-sizi-ben-kurtardim-40223231

1.7  “FETÖCÜ” denilerek tutuklanan Tuğg. Recep Ünal, darbecilerin uçaklarını vurmak için Eskişehir’den F-16 kaldırmış.

15 Temmuz gecesi Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi’nin (BHHM),  komutanı olarak Hava Kuvvetleri Komutanı’nın darbecilerin engellenmesine yönelik emirlerini yazılı olarak tüm hava üslerine ileten ve darbecilerin uçuşlarının engellenmesi yönünde tedbirler alan Tuğg. Recep Ünal da ‘FETÖ’ iddiasıyla tutuklananlar arasında. Darbe girişimi sırasında hiçbir darbeciyle teması olmayan Tuğg. Ünal’ın darbecilerle mücadele ettiği konusunda çok sayıda ifade var. Bunlardan iki tanesini aşağıya alıntıladım.

Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Abidin Ünal savcılık ifadesinde şunları söylüyor:

“… Bunun üzerine Eskişehir’deki Hava Harekat Merkezi’ne nöbetteki Tuğgeneral Recep Ünal’a ulaştım ve tüm radarlar üzerinden çağrılar yaparak, tanker uçakların ve jet uçaklarının kendi üslerine dönmelerini emrettim, bir müddet sonra Recep Ünal çağrılar yaptığını ancak çağrılara cevap verilmediğini bana iletti.”

“…Bu süre içerisinde Eskişehir Hava Harekât merkezinde tuğgeneral Recep Ünal sorumluydu, Recep Ünal’ı takviye etmek için hemen düğün salonunda bulunan Korgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu’nu ve Korgeneral Nihat Kökmen’i en kısa sürede Eskişehir’e yola çıkmak üzere katılmalarını emrettim.”

 

https://www.haberturk.com/gundem/haber/1272924-org-unalin-savcilik-ifadesi

Diyarbakır 8’inci Ana Jet Üssü Harekat Komutanı Albay Özkan Edip Akgülay’ın ifadesinde şunları söylüyor:

“…05.15’te Eskişehir’den Tuğgeneral Recep Ünal’dan, Başbakanlık emri ile 2 adet F-16 uçağının kalkış emri verildi. Bu uçakların görevi Ankara’da uçan F-16’ların vurulmasıydı. Bu uçakların kalkışını hemen gerçekleştirdik…”

Ayrıca Akıncı iddianamesine göre, o gece Akıncı Üssü’nde bulunan ve darbeci olduğu ileri sürülen Albay Ali Durmuş’un ısrarla kendisine ulaşmaya çalışmasına rağmen Tuğg. Recep Ünal onun telefonuna çıkmamış. Yani darbenin merkezi olan Akıncı Üssü ile hiç irtibat kurmamış.

Diğer yandan Akıncı Üssü iddianamesinde Recep Ünal’ın başka biri adına kayıtlı bir telefonla Adil Öksüz’le 2010-12 tarihleri arasında 177 kez; Kemal Batmaz’la da 62 kez telefonla görüştüğü iddia edilmektedir. Bu iddia ne kadar doğru bilmiyorum.

Bunun doğru olduğunu varsayarsak şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor: Recep Ünal’ın Cemaatle irtibatlı bir komutan olmasına ve yıllar önce Adil Öksüzle irtibat kurmuş bir kişi rağmen en kritik aşamada en kritik üsse komuta ederken darbeye katılmaması ve darbecileri engelleyecek tedbirler alması aslında tek başına  ‘darbeyi Cemaat (FETÖ) yaptı’ iddiasını çürütmektedir.

Diğer yandan, Adil Öksüz’ün MİT’le irtibatına ve yakalanıp serbest bırakılması konusunda akla ziyan uygulamalara ilişkin durumu aşağıdaki bölümlerde detaylı inceledim. Adil Öksüz’e  MİT tarafından verilen görevin yapabildiği kadarıyla Cemaatle irtibatlı subayları darbe kumpasının içine çekmek olduğu çok net anlaşılıyor.

1.8 Hava Kuvvetlerini darbecilerden temizleyen Tümg. Cevat Yazgılı’nın “FETÖCÜ” denilerek tutuklanması

Tümgeneral Cevat Yazgılı’nın yaptıkları ve yaşadıkları da başlangıcı itibariyle Korgeneral Yıldırım Güvenç’le aynı olsa da onun hikâyesinin sonu farklı bitiyor. Hürriyet Yazarı Sedat Ergin 30 Ağustos 2017 tarihli yazısında, Tümgeneral Yazgılının darbe günü ve sonrasındaki durumunu detaylı şekilde anlatmış.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/15-temmuz-ve-hava-savaslari-9-darbecilere-direnen-general-darbeci-diye-iceri-atilinca-40565204

Olay şöyle gelişir: Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal, darbe gecesi Tümgeneral Yazgılı’yı arayarak bir müfreze oluşturup Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın zemin katındaki harekât merkezini darbecilerden temizlemesini emreder. Tümgeneral Yazgılı denileni yapar ve bir grup askerle harekât merkezinin kapısını zorlar ve hatta emrindeki askerler kapılara ateş eder ama kapılar açılmaz. Tümg. Yazgılı, yapılanın hukuksuz olduğunu belirterek darbecileri teslim olmaya davet eder, bundan da sonuç alamayınca harekât merkezinin elektriğini keserek darbecilerin dış dünya ile bağlantısını koparır.  Gazeteci Sedat Ergin yazısında,  Abidin Ünal’ın ve diğer askerlerin de ifadelerinden alıntı yaparak Tümg. Yazgılı’nın darbecilerle olan yoğun mücadelesinin uzun uzun anlatmış ama ben bu kadarla yetineceğim.

Tümgeneral Yazgılı bu mücadelesinin karşılığını 16 Temmuz akşamı gözaltını alınarak görmüş. Anadolu Ajansı’nın büyük bir gururla sunduğu işkence gören general görüntüleri arasında o da var. İşkenceci polis, ismini ve görevini sorunca Tümg. Yazgılı bunları kameraya söylüyor. Elleri arkadan kelepçeli şekilde, işkenceci bir polisin onun kafasını bastırdığı bir fotoğrafı da basına servis edilen ‘hain generaller’  albümünde yer aldı.

https://www.youtube.com/watch?v=7Hd8NzuKjrs  (dakika 6:00)

Hikâyenin buraya kadar olan kısmı aslında çok tanıdık, darbecilerle mücadele ettikleri halde “FETÖCÜ” denilerek tutuklanan ve işkence gören onlarca general ve binlerce subay bulunuyor. Ancak bu sıradan (!) olay birden ilginç bir hal alıyor. Şöyle ki Tümg. Yazgılı’nın gözaltına alındığını öğrenen Abidin Ünal, karargâh güvenlik kameralarının görüntülerini savcılığa göndererek onun serbest bırakılmasını sağlıyor.

O halde şu soruyu sormak gerekiyor; Abidin Ünal, tıpkı Tümgeneral Yazgılı gibi kendi emriyle darbecilere müdahale eden Korgeneral Yıldırım Güvenç’i neden kurtarmıyor? Aslında Abidin Ünal’ın Tümgeneral Güvenç neden tutuklu? sorusuna verdiği “bunu bilmem mümkün değil” şeklindeki cevap, gerçek durumu özetliyor.

Artık herkesin bildiği gibi, önceden hazırlanmış bir tutuklanacaklar listesi var. Darbecilerle mücadele etmiş olmanız önemli değil, o listedeyseniz darbecisiniz, ‘hainsiniz’!. Eğer şanlıysanız birileri sizi kurtarabilir. Tümgeneral Yazgılı’nın  ‘şanslı’ olduğu anlaşılıyor.

1.9.  Korg. Metin İyidil’in Etimesgut’ta darbecilerle mücadele ettiği halde tutuklanması

Buna benzer durumda olan bir diğer isim Korg. Metin İyidil. O da Dündar’dan emir aldığını, darbeyi engelleme konusunda en önemli hareketi kendisinin yaptığını, Etimesgut’taki zırhlı birliklerden tankların çıkışını engellediğini savundu. Fakat o da tutuklu. Ümit Dündar’a, aynı Komisyon toplantısında İyidil de soruldu. Şöyle cevapladı:

“Metin İyidil beni telefonla iki defa aradı,  bu 4. Kolordudaki olaya müdahale ettiğini, ayrıca ikinci telefonda da Etimesgut’taki olaylara müdahale ettiğini ifade etti. Ben kendisine herhangi bir emir vermedim. Kendisi tarafından yaptıklarını bana ifade etti.”

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=1743

1.10.  Darbecilerle Mücadele eden Korg. Hüseyin Demirarslan’ın tutuklanması

Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı Korgeneral Hüseyin Demirarslan Darbe sırasında İzmir-Gümüldür’de tatilde. Olaylar başlayınca Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ı arıyor. Ünal kendisine Eskişehir’e gitmesi talimatını veriyor. O da önce Çiğli’ye oradan da Eskişehir’e geçiyor. Darbenin bastırılmasında aktif rol oynuyor.

Fakat Binali Yıldırım ‘Eskişehir’de ki BGHM merkezinden bir korgeneralin yazılı emir isteyerek operasyonları geciktirdiğini’ söylemesi üzerine tutuklandı.

Gerçek 6 ay sonra ortaya çıktı. Çünkü yazılı emri isteyen Korg. Demirarslan değil, Korgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu’ydu. Kadıoğlu hala görevine devam ediyor fakat Demirarslan tutuklu.

1.11.  16 Temmuz sabahı Başbakan’ın emriyle Akıncı Üssü’nü bombalayan  5  pilotun ‘FETÖCÜ’ oldukları iddiasıyla tutuklanması

Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ünal’a, 15 Temmuz gecesi Akıncı’ya neden geç müdahale edildiği sorulduğunda ‘o esnada güvenecek pilot bulamadık ancak sadece 5 pilot bulabildik ve sabah saat 4 buçukta müdahale edebildik’ demiştir.

Yani Hava Kuvvetleri Komutanı, başlangıçta güvenilir pilot bulamıyor. Çünkü havalanan pilotların darbecilerin safında geçip Akıncı’yı değil başka yerleri bombalaması gibi bir risk var.  Sonra nasıl bir araştırma yapıldı bilmiyoruz ama bu 5 pilotun güvenilir olduğuna karar veriliyor ve bu kritik görev kendilerine veriliyor. Onlar da darbecilerin teslim olmasında kritik bir psikolojik eşik olan Akıncı pistlerinin vurulması görevini yerine getiriyorlar.

O halde şu sorunun cevabı aranmalıdır: Eğer darbeyi cemaat yaptıysa bu pilotlar neden darbecilerin teslim olmasını sağlayan bu kritik görevi yerine getirdiler?

https://www.karar.com/guncel-haberler/darbe-ussunu-bombalayan-pilotlar-da-fetocu-cikti-543718#

1.12. Moda’daki düğündeyken Abidin Ünal’ın emriyle Eskişehir’e giden Tümgeneral Suat Murat Semiz’in tutuklanması

15 Temmuz akşamı Moda’da düğünde olup Hava Kuvvetleri Komutanı’nın emriyle Eskişehir BHHM’ye ulaşmak üzere yola çıkan ve kendisi gibi Eskişehir’e gitme emri alan Korgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu, Korgeneral Nihat Kökmen ve Tuğgeneral Dursun Pak’ı kendi arabasıyla Eskişehir’e götüren Tümgeneral Suat Murat Semiz de ‘FETÖ’ iddiasıyla tutuklandı. Arabasıyla götürdüğü Korg. Kadıoğlu ve Korg. Kökmen ise darbe karşıtı olarak halen görevde. Gece boyunca yolda olup sabah 05:49’da Eskişehir’e ulaşan Tümgeneral Semiz darbeye nasıl katılmış olabilir ki?

Darbecilerin atama listesinde yer almak ne anlama gelir?

Tümgeneral Semiz’le ilgili tek suçlama, darbecilerin 400 kişilik atama listesinde Eskişehir Sıkıyönetim Komutanı olarak geçmesidir. Bir tasfiye aracı olarak kullanılan bu listenin kim tarafından hazırlandığı hala bilinmiyor. Harekât planı bile olmayan ve geçen 13 aya rağmen komuta kademesi doğru dürüst tespit edilemeyen bu darbe girişiminde, 400 kişilik atama listesi şeklinde hazırlanan bir listenin gece yarısında elden ele dolaşması pek makul gözükmüyor.

Daha da ilginci anılan listede ismi olan herkes darbeci sayılmamış, bazıları korumaya alınmış. Akıncı iddianamesinde adı bu listede olduğu belirtilen bazı üst düzey subaylar tutuklanmadıkları gibi görevlerine de devam ettiler. Bu durum aslında tutuklanacak askerler için daha önceden başka bir listenin yapıldığı,  ‘darbecilerin atama listesinin’  asıl listede olanların tutuklanması için bir bahane olarak kullanıldığını göstermektedir.

1.13.  Yurtdışından dönüp Abidin Ünal’ın emriyle Eskişehir’e giden Tümgeneral İdris Aksoy’un tutuklanması

Darbenin koordinatörü olduğu iddiasıyla tutuklanan Tümgeneral İdris Aksoy, darbe günü Londra’dan dönüyor. Savunma Sanayi Müsteşarlığı adına bir toplantı için oraya gitmiş. Darbe akşamı İstanbul’a iniyor. İfadesine göre o da Moda’daki düğüne gidecek. Fakat havalimanından çıktığında düğüne yetişemeyeceğini fark edip Yenikapı’ya gidiyor. Bandırma Feribotu’na binip Bandırma’ya gidiyor. Feribottan indiğinde darbe başlamış. Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ı arıyor. O da Eskişehir’e git diyor. Aksoy da Eskişehir’e gidiyor. Sonra ‘darbenin koordinatörü’ diye tutuklanıyor.

1.14. Darbe gecesi hastanede yatmakta olan Tuğgeneral Mustafa Doğru’nun tutuklanması

5 Temmuz 2016 günü Skorsky helikopterin düşmesi sonucu eşini ve kızını kaybeden, kendisi de ağır yaralanan Giresun Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Mustafa Doğru darbe sırasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde tedavideydi. Tedavi altında olduğu için istese bile darbeye destek veremezdi. Ancak tutuklandı.

1.15. Darbe gecesi Erdoğan’ı Dalaman’dan İstanbul’a götüren uçağın pilotunun “FETÖCÜ” olduğu iddiasıyla görevden uzaklaştırılması

O gece Erdoğan’ı İstanbul’a götüren uçağın pilotu Barış Yurtseven, daha sonra Bank Asya’da hesabı olduğu iddiasıyla görevden uzaklaştırıldı.

1.16.  Darbeyi AKP’li bakanlara haber veren bir Albay’ın “FETÖCÜLÜK”  iddiasıyla tutuklanması

Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet Takan, Saadet Partisi (SP) Genel Başkan Yardımcısı Lütfi Yalman’la yaptığı röportaj üzerine yazdığı köşe yazısında; Yalman’ın,  darbe yapılacağı ihbarını kendilerine getiren bir albayla birlikte bu bilgiyi defalarca AKP’li bakanlara ilettiklerini ve çok ilginç şekilde o Albay’ın ‘FETÖCÜ’ olduğu iddiasıyla tutuklandığını yazdı. Ahmet Takan’ın 18 Temmuz 2017 tarihli yazısının başlığı “Darbe hazırlığını Enişteye değil Savunma Bakanı’na haber vermişler!” şeklindedir.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/darbe-hazirligini-enisteye-degilsavunma-bakanina-habe-43565yy.htm

1.17. Darbe gecesi Erdoğan ve ailesini Dalaman Havaalanına götüren helikopterin teknisyeni polis Tayyib Sina Doğan’ın, ByLock iddiasıyla tutuklanması

 Helikopterdeki 3 personelden biri olan ve ByLock’tan tutuklanan Doğan, helikopterin donanımını çok iyi bildiğini ve anahtarının kendisinde olduğunu, eğer darbeci olsaydı helikopterin kalkmasını rahatlıkla engelleyebileceğini belirtti.

Doğan savunmasında şunları söyledi: “15 Temmuz günü görevim gereği Cumhurbaşkanımızın helikopterinin uçuş teknisyeni olarak Marmaris’teydim. Olaylar geliştiğinde Cumhurbaşkanımızı ve ailesini alarak, helikopterle Dalaman’a hareket ettik. Darbe günü Cumhurbaşkanımızın en yakınındaydım. Terör örgütü üyesi olsam, Cumhurbaşkanımızın bindiği helikopteri yerinden kaldırtmazdım. Helikopterin anahtarı bendeydi. Donanımını bilen biriyim. Havalanmadan önce darbecilerin helikopterini havada gören ilk kişiyim, bu durumu pilota bildirdim.”

            http://www.hurriyet.com.tr/cumhurbaskanligi-helikopterindeki-teknisyene-bylocktan-tutuklama-40671375

1.18. 358 Generalden 240’ı Cemaatle irtibatlı oldukları iddiasıyla tasfiye edildi. Eğer darbeyi Cemaat yapmış olsaydı ve bu generaller de cemaatle irtibatlı olsaydı TSK’nın yarısından fazlası darbenin içinde olurdu ve sonuç farklı olurdu.

Genel Kurmay darbeye katılan asker sayısını aşağıdaki şekilde açıkladı:

Er-erbaş                                  : 676

Askeri öğrenci                        : 1.214

Subay-astsubay                      : 6.761

Toplam asker sayısı                : 8. 651

https://www.ntv.com.tr/turkiye/tsk-darbe-girisimine-katilan-personel-sayisini-acikladi,ns92udU75k2vw-1OlEK4gQ

Ayrıca Genelkurmay, çok azı hariç, tutuklanan onlarca generalin darbeye karıştığını iddia etmiyor, sadece tutuklu olduklarını belirtiyor. Çünkü bu generaller darbeye katılmadıkları gibi içlerinden bazıları aktif olarak darbecilerle mücadele ettiler. Zaten emirleri altında yüzbinlerce asker olan bu generaller darbeye katılsaydı, darbeye katılan subay-astsubay sayısı 6.761 olmazdı ve işin seyri değişirdi.

https://medium.com/tr724/358-generalden-240ı-nasıl-cemaat-ten-oldu-31072e0537a0

1.19. Doğu Perinçek, ordudan tasfiye listelerini kendilerinin yaptığını belirtiyor ve 2019 yılında İran’da yaptığı bir televizyon konuşmasında NATO’cu askerlerin tasfiye edildiğini övünerek anlatıyor.

Doğu Perinçek, 16 Ağustos 2016 tarihinde Fatih Altaylı’nın programında;  “Ordudaki tasfiye listelerini biz hazırladık, verdiğimiz isimlerin tamamı uzaklaştırıldı…”diyerek yapılan tasfiyelerin ardında kendisinin ve ekibinin olduğunu açıkça ifade etmiştir.

https://www.youtube.com/watch?v=mrGKy88_Wac  (dak.15:00’dan itibaren).

TSK’daki tasfiyeler, sahada yakalanan darbeciler hariç, darbeye katılıp katılmamaya bakılmaksızın tamamen fişleme listeleri üzerinden yapıldı. Perinçek’in ekibi ile MİT’in ortak eseri olan fişleme listeleri o kadar eski ve düzensizdi ki 14 Temmuz 2017 tarihli 692 sayılı KHK ile rütbeleri geri alınan Astsubay Tevfik Özçaycı’nın tam 3 yıl önce vefat ettiği ortaya çıkmıştı.

Ayrıca Perinçek 2019 yılında İran’da yaptığı İran televizyonlarında canlı olarak yayınlanan bir konuşmasında; 15 Temmuz sonrasında TSK’dan 30 bin subay, astsubay ve askeri öğrencinin tasfiye edildiğini, bunların kanserli hücre ve NATO’nun çürüğü olduğu belirtmiştir. https://www.youtube.com/watch?v=Ur3CFGCQJ3k

Perinçek gibi zıt ideolojideki birinin bir şeriat devleti olan İran’da devlet televizyonlarına nasıl konuştuğunu anlamak için yandaş yazar Abdulkadir Selvi’nin bir konuşmasına kulak vermek lazım.  Selvi, CNN Türk’teki bir konuşmasında şunları söylüyor:

 “15 Temmuz darbe girişiminden tam 3 gün önce İran sınırdaki tüm askeri birliklerini alarm durumuna geçirdi. Türkiye’de yaşanacak darbe girişimiyle ilgili bir istihbarat aldıkları ve bundan korunmak için böyle bir tedbir aldıkları anlaşılıyor.”

https://www.youtube.com/watch?v=h5U9nrh3yqg

 

Parçaları birleştirip tekrar bakalım. Rusya’nın müttefiki olan İran, 15 Temmuz’u 3 gün önceden (muhtemelen çok daha önce) darbe girişimini biliyor. Perinçek ve ekibi 15 Temmuz sonrasında tasfiye edilecek askerlerin listesini yapıp veriyor, ordudan binlerce subay-astsubay atılıyor ve sonrasında Perinçek İran’a gidip müjde verir gibi “30 bin NATO yanlısı askeri tasfiye ettik” diyor.

Bir yönüyle 15 Temmuz, Avrasyacıların çok önceden bildikleri ve Türkiye’nin NATO’dan çıkıp Rusya-İran eksenine girmesi için kullandıkları bir olaydır.

1.20. Gazeteci Ece Sevim Öztürk: “Tasfiyeler FETÖMETRE ile oluşturulan listeler üzerinden yapıldı”

Gazeteci Ece Sevim Öztürk, “Deniz Kuvvetlerinin en karanlık günü 15 Temmuz”  adlı bir belgesel hazırlayarak gerçeklerin anlatılanlardan çok farklı olduğunu belgeleriyle ispatlamıştı. Bunun üzerine tutuklanan Öztürk, 3 Yıl 1 Ay 15 Gün hapis cezasına aldıktan sonra tahliye edildi. Belgeselin linki: https://www.youtube.com/watch?v=AHxLkziVt9E

Çağdaş Ses Genel Yayın yönetmeni de olan Ece Sevim Öztürk tasfiyeler konusunda TGRT Haber’de şunları söyledi:

“Darbenin öncesinde hazırlanan listeler vardı. Amiral Cihat Yaycı Fetömetre diye bir kriter ortaya koydu, onun verdiği listelerle çok sayıda kişi tasfiye edildi, sadece listelerle bu yapıldı. Ama pek çok konuda Ahmet Zeki Üçok referans alınmıştır. Ama Ahmet Zeki Üçok,  Cihat Yaycı için FETÖCÜ demiş. Mustafa Önsel de Hulusi Akar için FETÖCÜ demiş. Bu listelere göre tek tek işlemler yapılmış anlatabiliyor muyum…” https://www.youtube.com/watch?v=I5FE-YcxgOI

Ece Sevim Öztürk aslında herkesin bildiği bir sırrı ifşa ediyor. O da tasfiyelerin belli kişilerin oluşturduğu listeler üzerinden yapıldığı. Bu listeyi hazırlayanlar da NATO karşıtı kişiler olduklarından, darbeyle hiç ilgili olmamasına rağmen binlerce subayı NATO yanlısı olabileceklerini düşünerek tasfiye ettirdiler ve tasfiye süreci hala devam ediyor.

Gazeteci Adem Yavuz Aslan da bu konuda çok çarpıcı tespitlerde bulunuyor: https://medium.com/tr724/358-generalden-240ı-nasıl-cemaat-ten-oldu-31072e0537a0

1.21.Darbeye karşı koymasına rağmen ‘FETÖCÜ’ denilerek atılan emniyet müdürü

 ‘Kocaeli’nin Kartepe İlçesi’nde, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Sakarya’ya giden tankları durdurarak, askerleri gözaltına alan İlçe Emniyet Müdürü Cüneyt Akkaya’nın, ‘FETÖ’ soruşturması kapsamında açığa alınması’ (odatv.com) bunun örneklerinden biri.  Ayrıca Müdür Akkaya o gece bu işlem sırasında yaralanmıştı. Yani, 15 Temmuz gazisi sıfatı taşıyor.

Sürekli olarak ‘istihbarat şubede görevli cemaatçi üç emniyetçi 15 Temmuzda sahada yakalandı, bunlardan biri tankın içinden çıktı..vb.’ şeklindeki sözlerle algı oluşturmak isteyenlere şunu sormak istiyorum:

15 Temmuz öncesinde ve sonrasında yaklaşık 30 bin polis Cemaat bağlantısı iddiasıyla ihraç edildi bunların yaklaşık 10 bini şu anda tutuklu. Bu kişiler neden darbe girişimine katılmadılar? Neden buna ilişkin bir emare hatta bir iddia bile yok?

2. YURTA SULH KONSEYİ neden kapsamlı şekilde araştırılmadı ve gündemden düşürüldü?

15 Temmuz gecesi okunan bildiriyi hazırlayan ve darbenin çekirdeğini oluşturan Yurtta Sulh Konseyi her nedense hemen gündemden düşürüldü. Darbe girişiminin aydınlatılması için derinlemesine incelenmesi gereken bu konseyin gözden uzak tutulmasının nedeni “FETÖ Darbesi” şeklindeki resmi söylemi sarsacak gerçeklerin ortaya çıkmasının önüne geçme çabası olsa gerek.

2.1. Ankara C. Başsavcılığı başlangıçta “Yurtta Sulh Konseyi sadece ismen var” diyerek üzerini örtmeye çalıştı.

15 Temmuz soruşturmasını yürüten ve başında Ankara Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen’in olduğu ekip, 2016 yılı Ağustos ayında ‘Yurtta Sulh Konseyi’nin sadece ismen var olduğunu, kimlerden oluştuğunun tespit edilemediğini’ belirterek darbenin beyin takımının üzerini kapatmaya çalıştı.

Ancak, Başsavcı Vekili İşçimen darbe gecesi NTV canlı yayınında HTS kayıtları vb. bağlantılar kullanılarak bu Konsey’in net şekilde ortaya çıkarılacağını söylemişti. (https://www.youtube.com/watch?v=xVDbnyuDcdI) Gerçekten de, HTS kayıtları, karargâh kamera kayıtları, yazılı ve sözlü emirler ve üst düzey komutanlar arasındaki ilişki incelendiğinde bu duru rahatlıkla ortaya çıkarılabilirdi. Ama yapılmadı.

15 Temmuz şehitlerini ağızlarından düşürmeyip, yaptıkları tüm insan hakları ihlallerine bunu kılıf yapanlar neden şehitlerimizin katillerinin beyin takımının ortaya çıkarılması konusunda bu kadar isteksizdi? Çünkü darbenin beyin takımı olarak gözüken kişilerle Cemaat arasında bağlantı kurulamıyordu.

Aydınlık Gazetesi 11 Ağustos 2016 tarihli ve “Savcılığa göre Yurtta Sulh Konseyi Yok” başlıklı haberde:

“Darbe yapmaya kalkışan ‘Yurtta Sulh Konseyi’ isimli illegal oluşumun sadece ismen var olduğunu belirten savcılık, bu konseyin isim isim kimlerden oluştuğuna dair bir tespitin var olmadığı değerlendirmesi yaptı.

Hani herkes biliyordu?

Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “asker mi sivil mi kim olduğunu bilmiyor” dedi. Yurtta Sulh Konseyi konusunu daha önceden de değerlendiren Bozdağ “bu konseyin kim oluğunu biz de çok iyi biliyoruz, milletimiz de çok biliyor” demişti.”

https://www.aydinlik.com.tr/savciliga-gore-yurtta-sulh-konseyi-yok

2.2. Ve Devlet Bahçeli dayanamayıp  “Nerede bu Yurtta Sulh Konseyi?” diye sorar.

Devlet Bahçeli 13 Eylül 2016 tarihinde şöyle diyor:

“…Hala Yurtta Sulh Konseyi isimli ihanet oluşumunun elebaşları konusunda milletimize doyurucu ve tatmin edici bir açıklama yapılmamıştır.”

http://www.milliyet.com.tr/-elebasilar-aciklansin–siyaset-2310271/

2.3. Savcılık nasıl olduysa 8 ay sonra Yurtta Sulh Konseyini buluverir.

Nihayet, gelen tepkiler ve darbenin ‘kontrolü bir kumpas olduğu’ inancının yaygınlaşması üzerine olacak ki, Ankara Başsavcılığı 2017 yılı Mart ayında düzenlediği iddianamede Yurtta Sulh Konseyi’ni tespit ettiğini belirterek 38 kişilik bir isim listesine yer verdi.

https://t24.com.tr/haber/savci-yurtta-sulh-konseyi-38-kisinden-olusuyor-27-mayis-darbesinden-etkilenmisler,391823

Savcılığın bu “önemli tespiti” nedense Saray Medyasında çok az yer bulabildi kendine. Çöplükte bulunan GTA oyunu kodlarının yazılı olduğu defteri bile büyük bir delilmiş gibi çöplüğe canlı bağlantı yaparak veren havuz medyası, böyle önemli bir haberi nedense hiç köpürtmeden geçiştiriverdi. Böyle önemli bir haber gündem bile oluşturmadı.

2.4. Yurtta Sulh Konseyi TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’nda neden sorgulanmadı?

Çok ilginçtir ki Yurtta Sulh Konseyi üyeleri TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’na davet edilmedi ve dinlenmedi. Fehmi Koru gibi gazetecileri ve 10 yıl önceki Diyanet İşleri Başkanı gibi olayla bağlantısı olmayan kişileri bile davet edip saatlerce dinleyen TBMM Komisyonunun, darbenin beyin takımı olduğu iddia edilen bu konseyin üyelerini çağırmaması ve en ince detayına kadar sorgulamamasının tek bir izahı var, o da 15 Temmuz konusunda dayatılan yalanların çökmesinin istenememesidir.

3. Darbe girişimini Cemaatin üzerine atmak için istihbarat tarafından devşirilen ve kullanılan bir isim: Adil Öksüz

3.1.  14 Temmuz 2016 tarihinde düzenlenen “FETÖ” çatı iddianamesinde “49162560564 T.C. kimlik numaralı Adil Öksüz’ün örgütün Deniz Kuvvetleri Sorumlusu olduğu…” belirtilmiş

Ankara Savcısı Serdar Coşkun tarafından hazırlanan FETÖ Çatı iddianamesi 2-3 yıllık hazırlık aşamasından sonra 14 Temmuz 2016 tarihinde Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunuldu ve 22 Temmuz 2016 tarihinde anılan Mahkemece kabul edildi.

İddianamede, mollalardan sorumlu olduğu belirtilen şüpheli Cemal Türk ile ilgili 7 tespite yer veriliyor. Bu tespitlerden en ilginci olan 7’inci tespit şöyle:

“Cemal Türk’ün eşinin kardeşi olan Adil Öksüz’ün (TCKN:49162560564) 2015 itibarıyla örgütün Deniz Kuvvetleri Sorumlusu olduğu…”

3.1.1. Odatv yazarı Müyeser Yıldız yukarıdaki bilgileri verdikten sonra şunları belirtiyor:

“Bunun anlamı şu;

Kovuşturmayı yürüten polis ve savcılar Adil Öksüz ismini, T.C numarasını, en önemlisi onun Deniz Kuvvetleri imamı olduğunu darbeden çok önce tespit etmiş. Lâkin karakola ifadeye dahi çağrılmamış.

Dahası;“FETÖ çatı iddianamesi” denilen iddianamede Cemal Türk firari sanıklar arasında yer alıyor, ama Adil Öksüz’ün adı bile yok!.. “

https://odatv.com/yeni-adil-oksuz-skandali–2511161200.html

3.1.2.Adil Öksüz hakkında “Hayalet İmam” adlı kitabı yazan Sözcü yazarı Saygı Öztürk de bu konuda şunları ifade ediyor:

“Bana en çarpıcı gelen konuların başında, Öksüz’ün Çatı İddianamesinde, “Deniz Kuvvetleri İmamı” olarak bilinmesine rağmen, hiçbir olayda şüpheli ya da sanık yapılmaması, üstelik de hakkında yakalama kararı bulunmamasıydı. İşin bir de adliye boyutu var. Sorgu sırasında Adil Öksüz’ün karakolda bulunduğu sırada “FETÖ Mahrem İmamı” olduğu öğrenilmesine rağmen bu savcıdan da sulh ceza hâkiminden de gizleniyor. Dosyanın içerisinde üstelik “sivil” değil “asker” diye gösteriliyor. Bakın şu işe! 99 kişi adliyeye götürülüyor, sadece Adil Öksüz serbest bırakılıyor.”

https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/feto-darbesinin-sirri-adil-oksuzde-gizli-2752087/

3.1.3.Kemal Kılıçdaroğlu da yaptığı bir konuşmada,  Çatı iddianamesinde Adil Öksüz’ün Hava Kuvvetleri imamı olarak geçtiğini belirtiyor.

Kılıçdaroğlu’nun bu beyanını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

https://www.youtube.com/watch?v=3QOvsusK_Tc

3.2. Eski emniyet imamı olduğu iddia edilen Kemalettin Özdemir; “Adil Öksüz’ün Hava Kuvvetleri imamı olduğunu 2012 yılında MİT’e, savcılığa ve terörle mücadeleye bildirdim.” diyor.  Buna göre Adil Öztürk darbe teşebbüsünden önceki 4 yıl süresince MİT’in izlemesi/kontrolü altında.

Kemalettin Özdemir bir TV programında bunu şöyle ifade ediyor

“Adil Öksüz’ün hava imamı olduğuyla alakalı hem Milli İstihbarat Teşkilatına, hem savcılığa ve hem de terörle mücadeleye bu konuda beyan verdim. 2012 yılında bu beyanı verdim.”

https://www.youtube.com/watch?v=3QOvsusK_Tc

Bu konu ayrıca Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi tarafından da eleştiriliyor:

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/adil-oksuz-korunuyor-mu-40212196

3.3. Adil Öksüz’ün selefi Hamidullah Öztürk deşifre olunca yurtdışına çıkmış ancak Adil Öksüz deşifre olduğu halde memurluğa devam etmiş

Daha önce Adil Öksüz’ün yaptığı işi yaptığı iddia edilen Hamidullah Öztürk, “deşifre olunca” yakalanmamak için Brezilya’ya gitmiş. Fakat her nasılda Adil Öksüz, 2012’de “deşifre olmasına rağmen elini kolunu sallayarak dolaşmaya ve Sakarya Üniversitesindeki görevindeki devam etmiş ve nedense kimse ona ilişmemiş(!)

https://medium.com/tr724/adil-öksüzden-ne-anladık-faea61b15a14

3.4. En geç 2012 yılında deşifre olan ve T.C. kimlik numarasına kadar Çatı İddianamesinde yer verilip “Deniz Kuvvetleri İmamı” olduğu iddia edilen Adil Öksüz hakkında 15 Temmuz öncesinde soruşturma açılmaması, defalarca yurtdışına gidiş gelişine izin verilmesi ve dahası deşifre olduğunu bilmesine rağmen darbe gecesi Akıncı Üssüne gelmesi, Adil Öztürk’ün MİT tarafından kullanıldığına işaret etmektedir.

Hükümetin 17 Aralık sonrasında başlayan Cemaate yönelik tazyiki, 15 Temmuz’a kadar şiddetlenerek artmış, cemaatle ilgili kurumların çoğuna kayyım atanmış, medyasına el konulmuş ve Cemaate ait kurumlarda çalışan binlerce kişi gözaltına alınıp tutuklanmıştı.

Yine o dönemde sırf Cemaat okullarında çalıştıkları için kadın öğretmenlerin tutuklanmasına ve Bank Asya’ya para yatırdığı için insanların tutuklanmasına isyan eden Bülent Arınç 29 Ocak 2016 tarihinde şunları söylemişti:

 “Paralel ile mücadele kapsamında açılan o kadar çok davalar var ki üstüme cübbeyi tekrar geçirmeyi arzu ediyorum. Bunlar silahlı terör örgütü diye başlayan ve öğrencilerinin önünden alınıp götürülen kadın öğretmenler iki aydan fazla cezaevinde tutuluyor.”

https://www.haberler.com/arinc-ustume-cubbeyi-tekrar-gecirmeyi-arzu-8112195-haberi/

Kadın öğretmenlerin bile tutuklanıp kelepçeli fotoğraflarının servis edildiği bir dönemde, Savcılık ve MİT tarafından Deniz Kuvvetleri İmamı olduğu kabul edilen Adil Öksüz nasıl oluyor da Sakarya Üniversitesi’ndeki görevine devam edebiliyor ve defalarca yurt dışına çıkabiliyor? Bu sorunun akla en yakın cevabı,  Adil Öksüz’ün, 15 Temmuz veya benzeri istihbarat operasyonlarında kullanılmak üzere MİT tarafından devşirilmiş bir kişi olması ihtimalidir.

3.4. Sözcü Yazarı Saygı Öztürk: “Adil Öksüz’ün MİT elemanı olduğu akla geliyor, bu konuda belge var, kod adı “TİMSAH”

Saygı Öztürk bu durumu aşağıdaki şekilde ifade ediyor:

“– MİT elemanı olabilir mi?

Adil Öksüz’ün bir MİT elemanı olduğu akla geliyor. Kitapta da buna ilişkin bir belge kullandım. Buna göre kod adı da “Timsah” olarak geçiyor. Aslında “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’la da çok benzerlikleri var. Yeşil tetikçi, Öksüz darbenin kilit ismi, Yeşil’i emniyetten alıp götürüyorlar, Öksüz’ü adliyeden… Yeşil’in izine rastlanmıyor, Öksüz de bulunamıyor. Yeşil için “öldürüldü, cesedi gömüldü” deniliyor. Öksüz için de aynı şeyler söyleniyor. İkisi de sözde aranıyor…”

https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/feto-darbesinin-sirri-adil-oksuzde-gizli-2752087/

3.5. Adil Öksüz’ün evi darbeden günler sonra aranıyor, Kemal Batmaz’la arasındaki belge alışverişi bilinmesine rağmen incelenmiyor, Öksüz’ün ailesi onun korunup kollandığını düşünüyor

Saygı Öztürk bu durumu aşağıdaki şekilde ifade ediyor:

“– Adil’in ailesiyle de görüştünüz. Onlar neler söyledi?

Öksüz’ün çevresiyle, ailesiyle konuşup, onların da hayret ettiği bazı olaylar olduğunu öğrendim. Adil’in evinin darbeden günler sonra aranmasına onlar da hayret ediyor. Kemal Batmaz’la belge alışverişi olduğu bilinmesine rağmen, bunun üzerinde yeterince durulmadığını söylüyorlar. Dahası, Öksüz’ün Türkiye’den çıkmış olabileceğine de pek ihtimal vermiyorlar. Ama bildikleri başka bir şey, Öksüz’ün korunup kollandığıdır. Bunları da devletin ortaya çıkarmasını istiyorlar.”

https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/feto-darbesinin-sirri-adil-oksuzde-gizli-2752087/

3.6. CHP Milletvekili Eren Erdem,  Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’ın 14 Temmuz günü Adil Öksüz’le görüştüğünü iddia etmektedir

Eren Erdem’in bu iddiasını aşağıdaki linkten izleyebilirsininiz:

https://www.youtube.com/watch?v=3QOvsusK_Tc

Adil Öksüz konusundaki bu ve benzeri açıklanması imkânsız olgular ve şüpheler bir araya getirildiğinde Öksüz’ün, Akıncı üssüne gidişinin ‘Cemaat darbesi’ algısını oluşturmak için kurgulanan bir plan kapsamında gerçekleştiği konusunda ikna edici argümanlar oluşturuyor.

3.7. Adil Öksüz 16 Temmuz saat 15.00’te Akıncılar Jandarma Karakolu tarafından yakalanıyor ve 22 saat gözaltında kalıyor ama ifadesi alınmadığı gibi hakkında gözaltı tutanağı da düzenlenmiyor

Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi bu konuda şunları yazıyor:

“Adil Öksüz, 16 Temmuz saat 15.00’te Akıncılar Jandarma Karakolu tarafından yakalanıyor. 22 saat sonra pazar günü Sincan Adliyesi’ne çıkarılıyor.

Yakalanan kişilerin içinde tek sivil şahıs Adil Öksüz. Ancak buna rağmen ne bir yakalama tutanağı tutulmuş ne ifadesi alınmış. Basında gördüğümüz don-paça fotoğrafları da dosyasında yok. Hadi onu geçtim. Adil Öksüz’ün tuvalete sakladığı yerde bulunan ve adli emanete kaldırılan GPS’ten de söz edilmiyor. Böylece darbeye ilişkin çok önemli bir kanıt mahkemeden saklanıyor. Adil Öksüz’le ilgili kararı veren hâkimler fotoğrafı ve GPS cihazını basından öğreniyor. Adil Öksüz serbest bırakılınca GPS cihazı kendisine teslim ediliyor.”

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/adil-oksuz-korunuyor-mu-40212196

3.8. Adil Öksöz gözaltındayken kendi cep telefonunu kullanarak arama yapmış

Öksüz’ün gözaltında olduğu 17 Temmuz günü saat 15:15, 15:20 ve 15:25’te üç ayrı kez Atatürk Araştırma Merkezi Bilimsel Çalışmalar Müdürü Hasan Balcı ile görüştüğü ortaya çıktı. Bunun ortaya çıkması üzerine Hasan Balcı tutuklandı.

Bunun ne anlama geldiğini değerlendirmek için tekrar o güne dönmekte yarar var. Adil Öksüz, darbe girişiminin merkezi konumundaki Akıncı Üssü’nün yakınında bir tarlada yakalanıyor, onun “hava kuvvetleri imamı” olduğu karakol yetkilileri tarafından biliniyor, ancak her nasılsa ortalığın toz duman olduğu, üst düzey generallere yoğun işkencelerin yapıldığı bir ortamda gözaltındayken cep telefonu kendisine veriliyor ve üç kez arama yapmasına izin veriliyor. O dönemde gözaltına alınan birçok kişiye değil cep telefonu verilmesi, gözaltına alındıkları dahi gönlerce ailelerine bildirilmiyor, aileler hastaneleri ve morgları dolaşarak bilgi almaya çalışıyordu.

Adil Öksüz’ün kullanıldığı ve korunduğunu ispatlayan  ve bu çalışmada anlatılan onlarca somut bulgunun hiçbiri olmasaydı, tek başına bu olay onun hangi konumda olduğunu göstermeye yeterdi.

https://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/adil-oksuz-gozaltindayken-telefonla-konusmus-1408927/

https://www.yenisafak.com/gundem/adil-​oksuz-gozaltinda-telefonla-konusmus-2536225

3.9. Tanıklar Adil Öksüz’ün karakolda rahat olduğunu söylüyor

Sözcü Gazetesi, savcıya ifade veren tanıkların, polisler gözaltındakilere çok sert davranırken Adil Öksüz’ün rahat olduğunu, karakolda namaz kıldığını anlattıklarını yazdı.

https://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/oksuzle-gorusen-basbakanlik-musavirinden-5-yildizli-yalan-1910341/

3.10. 99 Kişi Ankara Emniyetine ve oradan da Ankara Adliyesine götürülüp tutuklanırken Adil Öksüz Sincan Adliyesine götürülüyor, “Mahrem imam” olduğu savcı ve hâkimden gizleniyor.

Sözcü yazarı Saygı Öztürk bu konuda şunları ifade ediyor:

“Adil Öksüz’ün karakolda bulunduğu sırada “FETÖ Mahrem İmamı” olduğu öğrenilmesine rağmen bu savcıdan da sulh ceza hâkiminden de gizleniyor. Dosyanın içerisinde üstelik “sivil” değil “asker” diye gösteriliyor. Bakın şu işe! 99 kişi adliyeye götürülüyor, sadece Adil Öksüz serbest bırakılıyor.”

https://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/saygi-ozturk/iste-adil-oksuzle-konustuklarim-1925224/

3.11.  Adil Öksüz’ün üzerinden çıkan ZTE 4G LTE olan GPS yer koordinat belirleme cihazı” ve iki cep telefonu serbest bırakılırken kendisine iade ediliyor.

Darbe girişimin belki de en önemli delili olabilecek bu cihazların Adil Öksüz’e nasıl teslim edildiğini tr724.com yazarı Selim Gündüz şöyle anlatıyor:

“Bir jandarma personeli tuvalette kağıt peçete kutusunda bir cihaz fark ediyor. “Buraya en son kim girdi” araştırılınca Adil Öksüz’ün girdiği ortaya çıkıyor. Öksüz’e “Bu senin mi” diye sorulunca “Aaa evet benim, tuvalette düşürmüşüm” diyor.  Jandarma görevlisi, “Ne düşürmesi, saklamışsın” diye tepki gösteriyor ama üstleri bu GPS cihazını gizliyor. İlk kayıtlarda yer almıyor.”

http://www.tr724.com/adil-oksuz-kimdir-cemaat-mensubu-mu-yoksa-ajan-mi-1-selim-gunduz-yazdi/

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/adil-oksuz-korunuyor-mu-40212196

3.12. Haziran 2017 tarihli iddianameye göre Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca gözaltındayken Adil Öksüz’le görüşüyor ve aralarında Arapça konuşuyorlar.

Adil Öksüz’ün serbest bırakılmasına ilişkin olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen iddianame, 23 Haziran 2017 tarihinde Ankara 23’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. İddianamede 13’ü asker, 14’ü Emniyet Genel Müdürlüğü personeli ve 1’i Başbakanlık müşaviri olarak görev yapan toplam 28 şüpheli yer aldı.

Şüphelilerin en dikkat çekeni ise, Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca idi. Sarıkoca, 1997 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevine başladı. 2003 yılında AKP İletişim Koordinatörlüğü’ne getirildi. 2005 yılında Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in özel kalem müdürlüğünü yaptı. Aynı yıl Başbakanlık Halkla İlişkiler Başkanı oldu. Başbakanlık İletişim Merkezi’nin (BİMER) kurucuları arasında yer aldı ve bu merkezi 7 yıl yönetti. O dönemde bir yıl da Anadolu Ajansı (A.A) Başkanvekilliği görevini de yürüttü. 2012 yılından Başladığı Başbakanlık Müşavirliği görevine 14 Temmuz 2017 tarihine kadar devam etti. Anılan tarihte çıkarılan 692 Sayılı KHK ile kamudan ihraç edildi.

https://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/saygi-ozturk/iste-adil-oksuzle-konustuklarim-1925224/

https://www.gunes.com/gundem/ali-ihsan-sarikoca-gorevinden-ihrac-edildi-803996

3.13.  Sözcü yazarı Saygı Öztürk: “Sarıkoca’nın kameralardan uzak bir yerde Adil Öksüz’le Arapça konuşması bir sır.”

Saygı Öztürk bu konuda şunları ifade ediyor:

“Darbe gecesi Başbakanlık Müşaviri, Jandarma Karakolu’na niçin gelir, Adil Öksüz’e, kameralardan uzak Arapça neler söyler, bu bile önemli bir sır. Tabii ki kendisiyle konuştum. O’nun da anlattıklarını yazdım. O gece karakoldaki askerlerle, bazı polislerle konuşmakla kalmayıp, hepsinin ifadelerini okudum. Çelişkileri yazdım.

https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/feto-darbesinin-sirri-adil-oksuzde-gizli-2752087/

3.14.  haberdar.com genel yayın yönetmeni Said Sefa: “Ali İhsan Sarıkoca Erdoğan’a çok yakın ve kritik bir isim”

haberdar.com genel yayın yönetmeni Said Sefa da Ali İhsan Sarıkoca’nın Erdoğan’a yakınlığı, üstlendiği kritik görevler ve üst seviyede korunması konusunda çok açıklayıcı bilgiler vermektedir. Aşağıdaki linkten bu bilgilere erişebilirsiniz:

https://twitter.com/sefa_said/status/879387141666734080

3.15. Ali İhsan Sarıkoca’nın savcılık ifadesi yalan ve çelişkilerle dolu. Örneğin o gece saat 3:00 da Kazan’da olduğunu söylemesine rağmen aslında o gece Antalya’da bulunuyor ve darbe girimi başladıktan sonra Ankara’ya doğru yola çıkıyor. Sarıkoca’nın telefonu sabah 5:07 ‘de Konya’da sinyal veriyor, 6:47’de ise Kazan’da sinyal veriyor.

“ALİ İHSAN SARIKOCA’NI SAVCILIK İFADESİ :

“Ben şuanda Başbakanlık’ta Başbakanlık müşaviri olarak görev yapmaktayım. 15/07/2016 tarihinde de aynı görevi ifa etmekteydim.

Ben darbe gecesi saat 03:00’ten sonra Kahramankazan İlçesindeydim. İlçe Belediye Başkanlı ile beraber darbeye karşı ne yapabiliriz ve sürekli bununla ilgili çalışmalar yapıyorduk.

16/07/2016 günü saatini tam hatırlamadığımı ancak öğlene doğru emniyetten tanıdığım olan Serter Koçak beni cep telefonumdan aradı. Serter Koçak benim aile dostum olduğu için o gece sadece bir kez görüştük, kendisine ne olduğu konusunda endişelerim vardı, Serter Koçak’ta bunu düşünmüş olacak ki telefonla beni aradı. Kahramankazan’a görev için geleceklerini telefonla bana söyledi. Daha sonra ikindi namazının hemen akabinde Serter Koçak’ı ben aradım, neredesin diye sorduğumda kendisi bana Kışla jandarma karakolunda olduğunu söyledi, bunun üzerine bende yanına yani Kışla Jandarma Karakoluna gittim. 

Karakola saat 17:30-18:00 sıralarında vardım. Karakol bahçesine geçtiğimde orada karakol binasının önünde darbeciler sıraya dizilmiş vaziyette bulunuyordu. Karakolun bahçesinde Serter Koçak ile konuşmaya başladık, konuşmamızda Serter Koçak bana darbecilerden birisinin yardımcı doçent olduğunu ve FETÖ’nün imamı olduğunu söyledi. Ben sabaha kadar darbecilerle uğraştım ve darbecilerin şehit ettiği insanlarımız ve onların yakınlarıyla ilgilendiğimden dolayı çok etkilendim, bu etkilenmemden dolayı Serter Koçak’ın bana söylemiş olduğu FETÖ’nün imamı olduğunu söylediği yardımcı doçent ile görüşmek istedim ve kendisiyle görüşmeye başladığım bu kişinin daha sonradan Adil Öksüz olduğunu öğrendik. Adil Öksüz ile ben görüşmeye başladım.

Adil Öksüz bana kendisinin ilahiyatçı olduğunu söylemesi üzerine bende hem imam hatip lisesi mezunu hem de hafız olduğum için kendisine ‘bu kadar sivil vatandaşı İslamiyetteki hangi kritere dayanak öldürdünüz’ diye sordum. Adil Öksüz bana cevaben ‘biz bunları tasvip etmiyoruz’ dedi. Akabinde bana masum insanların öldürülemeyeceğine ilişkin bir ayet okudu, ben de kendisine cevaben niçin söylediğiniz şeyleri yapmazsınız mealindeki ayeti okudum ve kendisinin Müslüman olmadığına inandığımı kendisine söyledim. Yanılıyorsam ve kendisinin de Müslüman olduğunu kabul ediyorsa kendisinin ailesinin ve tüm Müslümanlar için bildiği her şeyi anlatması gerektiğini kendisine söyledim. Bu sayede beldi ahiretini kurtarabileceğini kendisine söyledim. Başını eğip sessiz kaldı. Bunun üzerinden bende yanından ayrıldım, kendisiyle başka türlü bir irtibatım olmadı.

Adil Öksüz’ün FETÖ’nün imamı olduğunu buradaki jandarma görevlileri de biliyordu, çünkü Adil Öksüz’ün FETÖ’nün imamı olduğu konusu o gün orada dillendirilmişti ve herkes çok net bağırarak bunu söylüyordu.”

http://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/oksuzle-gorusen-basbakanlik-musavirinden-5-yildizli-yalan-1910341/

3.16. İddianameye göre, Adil Öksüz’ün Akıncılar Kışla Jandarma Karakolu’undan Ankara Emniyetine getirilmeyerek serbest kalmasını sağlayan kişi, Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca’nın o gün telefonla defalarca görüştüğü aile dostu polis memuru Serter Koçaktır.

İddianamede bu konu hakkında şu tespitler yapılmış:

          “Adil Öksüz ile görüştükten sonra Adil Öksüz’ün FETÖ’nün imamı olduğunu öğrendiği, görevi ve yetkisi olmadığı halde Kışla Jandarma Karakoluna gelerek Adil Öksüz ile görüşmeler yaptığı ve bu konuda Adil Öksüz’ün Kışla Jandarma Karakolundan İl Emniyet Müdürlüğüne getirilmesini sağlamayan Serter Koçak ile çok sayıda telefonda görüşmesi yaptığı, 17/07/2016 tarihinde karayolu ile Ankara’dan İstanbul’a doğru hareket ettiği…”

3.17. Adil Öksüz ve Ali İhsan Sarıkoca’nın, Adil Öksüz’ün serbest kalmasından sonra İstanbul’da görüştükleri iddia ediliyor.

Takvim Gazetesine göre, Ali İhsan Sarıkoca, Adil Öksüz’ün salıverilmesinden 1 gün önce İstanbul’a gidiyor, oradayken Serter Koçakla 7 kez görüşme yapıyor, Adil Öksüz de serbest bırakıldıktan hemen sonra İstanbul’a gidiyor ve sabah 9:27 de Sabiha Gökçen Havaalanı’na indikten sonra Ankara Batı Adliyesi’nde görevli Zeki Çınkır ile görüşüyor, Serter Koçak da o sırada Ali İhsan Sarıkoca’yı arıyor, Öksüz ve Sarıkoca’nın telefonları yakın zaman dilimi içinde Üsküdar çevresinde sinyal veriyor.

Takvim’in 14.07.2017 tarihli haberinden alıntı:

“3 GÜNDE 7 GÖRÜŞME

15 Temmuz gecesi Antalya’dan Ankara’ya gelen, 16 ve 17 Temmuz gündüz sürekli Kazan ve çevresinde bulunan Ali İhsan Sarıkoca 17 Temmuz’da sürpriz bir şekilde İstanbul’dan çıktı. İstanbul – Sütlüce ve Üsküdar çevrelerinde bulunan Sarıkoca, buradan da Serter Koçak ile görüşmeye devam etti.

Ali İhsan Sarıkoca, apar topar gittiği İstanbul’da bir gün kaldı. Telefonu 19 Temmuz akşamı Ankara’da yeniden sinyal verdi. İstanbul’dan Ankara’ya döndükten sonra 3 gün boyunca Serter Koçak ile bazıları gece yarısından sonra 7 görüşme daha yaptı. İkilinin görüşmeleri, Adil Öksüz’ün kaybolmasından sonra 22 Temmuz’da kesildi.

ŞÜPHE VERİCİ TESADÜF

HTS kayıtları, sanık Ali İhsan Sarıkoca’nın 18 Temmuz’da da İstanbul’da olduğunu gösterdi. Ne tesadüf ki aynı gün salıverilen Adil Öksüz de İstanbul’a geçti ve telefonu Üsküdar çevresinden sinyal verdi. Adil Öksüz görüşmelerini, o sıralarda Ankara Batı Adliyesi’nde görevli polis memuru Kahramanmaraş’tan hemşerisi olan Zeki Çınkır ile yapıyordu. Zeki Çınkır, Sabiha Gökçen Havaalanı’na 09.27’de varan Öksüz ile görüştü, Serter Koçak da o sırada İstanbul’da olan Ali İhsan Sarıkoca’yı aradı..”

https://www.takvim.com.tr/guncel/2017/07/14/ali-ihsan-sarikoca-khk-ile-ihrac-edildi

3.18.  AKP’li yetkililer de Sarıkoca’nın Adil Öksüz’le görüşmesine anlam verememiş (!)

3.18.1. Adalet Eski Bakanı Bekir Bozdağ: “Darbe olmuş Başbakanlık müşavirisiniz gidip konuşuyorsunuz, siz kimsiniz?”

Bozdağ’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:

“Aklıma yatmayan sorular var. Onun da orada tutuklanması lazımdı. Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca’nın, Adil Öksüz’ü ziyareti Makul değil. Darbe olmuş Başbakanlık müşavirisiniz gidip konuşuyorsunuz siz kimsiniz? O da sanıklardan biri yargıda hesabını verecek ve adalet yerini bulacak”

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/775047/Bekir_Bozdag__Darbe_olmus_Basbakanlik_musavirisiniz_gidip_konusuyorsunuz_siz_kimsiniz_.html

3.18.2. AKP Manisa Milletvekili ve TBMM Darbe Araştırma Komisyonu üyesi Selçuk Özdağ, Ali İhsan Sarıkoca’nın yalan söylediğini ve bu kişinin Adil Öksüz’le bağlantısının araştırılması gerektiğini belirtiyor.

Darbe Araştırma Komisyonu üyesi de olan Selçuk Özdağ şunları söylüyor:

“Sarıkoca kendisiyle ilgili iddialara neden kaçamak cevaplar veriyor, neden gerçekleri söylemekten kaçınıyor ve yalan söylüyor, iddialar şayet doğruysa Adil Öksüz’le görüşmüşse Öksüz’le olan bağı nedir? Tüm bunlar aydınlatılmalıdır, savcıları göreve davet ediyorum”  diyor.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/akpli-ozdagdan-flas-iddia-sarikoca-yalan-soyluyor-167326h.htm

3.19. Herkesi bir çırpıda “FETÖCÜ” ilan ediveren Saray Medyası Sarıkoca’yı neden ‘FETÖCÜ’ ilan etmedi?

Çok ilginç bir şekilde Sarıkoca konusunda Saray medyasında utangaç bir sessizlik hâkim. Sözcü Gazetesinin sahibi ve Cumhuriyet yazarları gibi zıt ideolojideki kişileri bile bir çırpıda ‘FETÖCÜ’ ve terörist ilan edip günlerce manşetten haber yapan saray medyasında bir tarama yaptım, Sarıkoca hakkındaki tüm iddialara yer vermelerine rağmen onu hala ‘FETÖCÜ’ ilan etmediklerini görünce, Abdullah Gül’ün tabiriyle ‘insan gerçekten hayret ediyor’.

3.20. Sarıkoca olayı neden 11 ay sonra medyaya yansıdı?

Ayrıca, kontrollü darbeyle ilgili yapılan soruşturmaların tümünde; alınan ifadeler ve elde edilen bilgiler (çoğu zaman yalanlar) en ince detayına kadar saray medyası aracılığıyla servis edilirken, 15 Temmuz’un en gizemli ve en önemli figürü olarak tanıtılan adamın firarında rol oynayan kişilerle ilgili kritik bilgileri 11 ay sonra, 23 Haziran 2017 tarihinde, ancak iddianame düzenlendiğinde öğrenebiliyoruz.

3.21. Ali İhsan Sarıkoca hiç tutuklanmadı dahası, hakkında dava açıldıktan sonra da Başbakanlık Müşavirliği görevine devam etti ve ancak 14 Temmuz 2017 tarihinde tarihte çıkarılan 692 Sayılı KHK ile kamudan ihraç edildi.

Adil Öksüz’ün 80 yaşındaki kayınvalidesi onun kaçmasına yardı ettiği iddiasıyla tutuklanıp tekerlekli sandalye ile cezaevine gönderildi, kardeşi ve baldızı da dâhil yakın akrabalarından çok sayıda kişi de sırf akrabalık bağı nedeniyle tutuklandı.

Ancak, darbe girişiminin merkezindeki Adil Öksüz’le hiçbir adli görevi olmadığı halde gözaltındayken görüşen ve onun serbest bırakılmasında kritik bir öneme sahip olduğu anlaşılan bir kişinin tutuklanmak bir tarafa, hakkındaki ceza soruşturması süresince ve hatta dava açıldıktan sonra da Başbakanlık Müşavirliği görevinde tutulması onun feci halde korunup kollandığını göstermektedir.

https://www.gunes.com/gundem/ali-ihsan-sarikoca-gorevinden-ihrac-edildi-803996

3.22. O ana kadar 27 darbeci hakkında tutuklama kararı veren Sulh Ceza Hâkimi Köksal Çelik her nasılsa Adil Öksüz’ü serbest bırakıyor.

Hâkim Köksal Çelik’in 17/25 Aralık sonrasındaki süreçte Cemaatle iltisaklı şirketler hakkında ilk kayyım atama kararını veren hâkim olduğunu ve dolayısıyla cemaatle bir bağlantısı olmadığını vurgulayan Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, serbest bırakılma durumunun garipliğini şöyle ifade ediyor:

“Adil Öksüz’ün ifadesini savcı Cihan Ergün alıyor. Adil Öksüz, Kazan’da arsa bakmaya geldiğini söylüyor. Tutuklanması talebiyle mahkemeyle sevk ediliyor. Adil Öksüz’ün ifadesini alan hâkim Köksal Çelik, o ana kadar 27 darbeci hakkında tutuklama kararı vermiş. Sıra Adil Öksüz’e gelince saat 05.51’de savcı Cihan Ergün’ü arıyor. 0505 217 …. numaralı telefondan 107 saniye süren bir görüşme yapıyorlar. Hâkim, dosyada şahısla ilgili bir delil olmaması nedeniyle yurtdışına çıkış yasağı koyup serbest bırakmayı düşündüğünü söylüyor. Görüşmede, “Olur, uygundur” gibi bir sonuca varılıyor. Savcı öğleden sonra ise serbest bırakılması kararına itiraz ediyor. Keşke tutuklama kararı verilseydi ama iş işten geçmiş.

Adil Öksüz işinde tek sorumlu hâkimler değil. Silsile halinde hatalar yapılıyor. Yoksa hâkim Köksal Çelik 1.5 yıl önce Sincan’da FETÖ’cü bir şirket hakkında ilk kayyum kararını veren isim. Bu yapıyla ilgisi yok.”

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/adil-oksuz-korunuyor-mu-40212196

3.23. Adil Öksüz’ü serbest bırakan ve buna ilişkin itirazları reddeden Sulh Ceza Hâkimleri 5 ay daha bu göreve devam ettiler.

Adil Öksüz’ü serbest bırakan Sulh Ceza Hâkimi Köksal Çelik ile bu karara yapılan itirazı reddeden Sulh Ceza Hâkimi Çetin Sönmez Aralık 2016 tarihine kadar sulh ceza hakimliği görevine devam ettiler. Darbeyle ilgileri olmadığı halde 2740 hâkim ve savcının 15 Temmuz gecesi bir çırpıda gözaltına alınıp tutuklandığı ve hemen sonrasında ihraç edildiği bir düzende, darbenin en kritik ismini serbest bırakan bu iki hâkimin 5 ay daha Sulh Ceza Hâkimliği gibi kritik bir göreve devam etmeleri onların saray tarafından korunduğunu göstermektedir.

Konunun muhalefet tarafından sürekli gündeme getirilmesi üzerine her iki hâkim Aralık 2016 tarihinde açığı alındı. Ancak haklarındaki idari soruşturma kaplumbağa hızıyla ilerledi ve nihayet 15 Temmuz’dan 2 yıl 3 ay sonra Kasım 2018 tarihinde ihraç edildiler.

https://www.yenisafak.com/gundem/adil-oksuzu-birakan-hakimler-meslekten-ihrac-edildi-3405952

3.24. Adil Öksüz’ü serbest bırakan hâkim değil serbest bırakılma kararına yapılan itirazı reddeden hâkim tutuklandı ve ceza aldı

Sulh Ceza Hakimi Köksal Çelik, 16 Temmuz günü Akıncı Üssü’nün 1 km yakınında yakalanan Adil Öksüz’ün “Kazan’da arsa bakıyordum” yalanına itibar ederek onu serbest bırakıyor ve Adil Öksüz hemen İstanbul’a gidiyor. Savcı öğleden sonra bu karara itiraz ediyor, diğer Sulh Ceza Hâkimi Çetin Sönmez bu itirazı reddediyor. Çetin Sönmez itirazı kabul etseydi bile o saat itibarıyla Adil Öksüz zaten firar etmiş durumdaydı.

Ancak ilginç bir şekilde Adil Öksüz’ün firarının asıl sorumlusu olan Hâkim Köksal Çelik hiç tutuklanmadığı gibi hakkında bir ceza soruşturması dahi açılmadı. Yukarıda belirttiğim gibi her iki hâkim 5 ay daha Sulh Ceza Hâkimliğine devam ettikten sonra açığa alınıp Kasım 2018 tarihinde ihraç edildiler.

Hâkim Çetin Sönmez ise yandaş medyada sürekli olarak “Adil Öksüz’ü serbest bırakan hâkim” olarak yer aldı.  Mayıs 2017 tarihinde gözaltına alındı, itirafçı olduğu iddia edildi, önce ev hapsine alındı ancak emniyetteki ifadesini savcılıkta değiştirdiği gerekçesiyle 23 Mayıs 2017 tarihinde tutuklandı. Yargılama sırasında Cemaatle ilgisinin olmadığını, aleyhindeki tanık beyanlarının 20-25 yıl öncesine ait olduğunu, Adil Öksüz’ün nezaret görüntülerinin incelenmesini ve bir kısım tanıkların dinlenmesini istedi. Bu talepleri reddedilerek 29 Ağustos 2018 tarihinde kendisine “Silahlı örgüt üyeliği” suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezası verildi. https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/475951.aspx  https://www.aksam.com.tr/guncel/hakim-cetin-sonmeze-8-yil-9-ay-hapis-cezasi–verildi/haber-768458

Her iki hâkim de Erdoğan’ın “proje” olarak takdim ettiği Sulh Ceza Hâkimi idiler. Bu mahkemelere atanan hâkimler HSK tarafından titizlikle seçilmektedir. Temel atama kriteri ise, kritik davalarda verilen talimatlara göre tutuklama kararı verebilecek tıynette olabilmeleridir. Talimatlara aykırı davranan Sulh Ceza Hakimleri hemen görevden uzaklaştırılırlar.

Örneğin Adalet Bakanlığı eski Müsteşarı Birol Erdem’in eşi Gülümser Erdem’i tahliye eden Ankara Sulh Ceza Hâkimi Yunus Süer, bu kararın ardından hemen yandaş medyada “FETÖCÜ” ilan edildi ve ardından Çorum’a sürüldü. https://www.sabah.com.tr/gundem/2017/09/03/korsan-tahliyeci-hkimin-feto-imami-trafigi Halbuki Yunus Süer 15 Temmuz öncesinde Akın İpek’e ait Koza Holding’e kayyım atayarak ne kadar sadık ve kullanışlı bir “hâkim” olduğunu ispatlamıştı. http://aktifhaber.com/gundem/kayyim-atadi-okul-basti-yuzlerce-hukuksuz-tutuklama-yapti-ama-yaranamadifcu-diye-infaz-ettiler-h103357.html

Sonuç olarak Adil Öksüz’ü serbest bırakan ve firarına neden olan Hâkim saray ve HSK tarafından korunurken, Öksüz’ün firarından saatler sonra yapılan itirazı reddeden hâkim kurban olarak seçilerek tüm günahlar ona yüklenmiş gibi gözüküyor. Ancak her ikisinin de aylarca görevde tutulmaları ve 2 yıl 3 ay sonra ihraç edilmeleri tıpkı Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca gibi onların da uzun bir süre korunduğunu ancak mecburiyet gereğince birinin feda edildiğini göstermektedir.

3.25. Reiana katili Masharipov’un yakalanması için 1000 kişilik özel bir ekip kurup 100 bin saat kamera görüntüsünü inceleyen ve katili 16 gün sonra yakalayan Emniyet, Adil Öksüz için kılını kıpırdatmadı

Reina saldırganı Masharipov’un yakalanması için İstanbul Emniyeti’nin 1000 kişilik özel bir ekip kurduğu ve 100.000 saat süren kamera görüntülerinin saniye saniye izlendiği açıklandı. Bu yoğun çalışma sonunda Masharipov saldırıdan sadece 16 gün sonra yakalandı.

Aynı şey neden Adil Öksüz için yapılmıyor? Masharipov için 1000 kişilik bir ekip kuranların,  15 Temmuz’un kilit adamı dedikleri Adil Öksüz için 5000 kişilik bir ekip kurmaları ve milyonlarca saatlik kamera görüntüsü izlemeleri gerekmez miydi? Amaç, gerçekten onu yakalamak olsaydı bu konuda her şey yapılır ve er geç yakalanırdı. Tabi eğer hala hayattaysa!

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/reina-saldirgani-istanbulda-yakalandi-40337517

3.26. Adil Öksüz’ün serbest kaldıktan sonra Samsun İlk Adım Belediye Başkanı evine götürüldüğü iddia edilmektedir.

tr724.com yazarı Selim Gündüz bu konuda şunları ifade etmektedir:

“Serbest kalan Öksüz, MOBESE kayıtların göre  AKP Samsun Milletvekili Fuat Köktaş’a ait bir araç ile Samsun’a geliyor. Yine aynı araçla Samsun İlk Adım Belediye Başkanı Erdoğan Tok’un evine gidiyor. Bu, basına yansıyınca savcılık Tok’u ifadeye çağırıyor. Belediye başkanı iddiaları kabul etmeyince önüne MOBESE kayıtları konuyor ve Tok bunun üzerine “Bana gönderilen kişinin Adil Öksüz olduğunu bilmiyordum” diyor. Bu haber Cumhuriyet ve Aydınlık’ta yayınlandı. Savcılık yalanladı ama yargının tamamen siyasetin emrine girdiği bir ortamda bu yalanlama ne kadar inandırıcı bilmiyoruz.”

http://www.tr724.com/adil-oksuz-mit-elemani-mi-2-selim-gunduz-yazdi/

3.27. Adil Öksüz arandığı sırada bankadan para çekmiş

odatv.com bu konudaki haberi şöyle veriyor:

 

“Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun (MASAK) Adil Öksüz’ün para hareketlerine ilişkin gönderdiği raporda ise çarpıcı bir bilgi yer aldı. Rapora göre, Öksüz serbest kaldıktan ve hakkında yakalama kararı çıkartıldıktan sonra bile bankadaki hesaplarından para çekti. Öksüz’ün hesap bakiyesi, 17 Temmuz 2016’da 5 bin 460 TL iken 18 Temmuz 2016’da 2 bin lira eksilerek 3 bin 460 TL’ye düştü. Aynı hesapta 20 Temmuz 2016’da ise 886 lira para çekildi ve bakiye 2 bin 573 liraya indi. Öksüz’ün bir başka bankadaki hesabındaki bakiyenin 1 Temmuz 2016’da 5 bin TL iken, 19 Temmuz 2016’da bin lira eksilerek 4 bin liraya düştüğü belirlendi.”

https://odatv.com/aranan-adil-oksuz-bankadan-para-cekmis-2607171200.html

Adil Öksüz arandığı dönemde bankaya giderek para çekemeyeceğine göre bankamatikten para çekmiş olabilir veya havale, EFT veya online alışveriş yaparak hesabındaki parayı harcamış olabilir. Diğer ihtimal ise bu işlemler onun bankamatik kartına veya onun online hesabını kullanma yetkisine sahip bir kişi tarafından yapılmış olabilir.

Bu işlemlerin tamamı işlemi yapan kişinin bulunduğu yeri belirleyen işlemlerdir. Önemli suçlarda kişilerin banka hesapları takibe alınır ve yaptığı her işlemde yeri tespit edilir. Online alışveriş de dahil olmak üzere online bankacılık işlemlerinde hesap sahibinin telefonuna onay kodu veya mesaj geleceğinden yer tespiti daha da kolay yapılmaktadır.

Eğer bu bankacılık işlemlerini Adil Öksüz kendisi gerçekleştirmişe bunlar takip edilerek onun yeri kolayca tespit edilebilirdi. Eğer işlemleri onun hesap bilgilerine veya telefonuna sahip biri yapmışsa o kişi tespit ve takip edilebilir ve onun üzerinden Adil Öksüz’e ulaşılabilirdi.

Adil Öksüz’ün, gündemin ana unsuru olduğu günlerde dahi onun hesap hareketlerinin izlenmediği anlaşılıyor. Anlaşılan o ki, “Kazan’da arsa bakıyordum” gibi absurd bir yalana rağmen onu serbest bıraktıran güç, onun takip edilmemesini de sağlamıştı.

3.28. Henüz ortada suç yokken “suçluların” listesini yapıp onları tutuklamak için 15 Temmuz’u bekleyen bir organizasyonun, o listedekilerin ve daha yüzbinlercesinin suçlu olduğu konusunda toplumu ikna edici olabilmek için Adil Öksüz ve benzerlerini devşirip kullanmış olması çok beklenebilir bir durumdur.

15 Temmuz gecesi derhal işleme konulan “tutuklanacak hâkimler-savcılar ve subaylar listesinde”, aylar öncesinde vefat etmiş bir savcının ve bir subayın isimleri de bulunmaktaydı. Bu durum, bu listelerin aylar öncesinden yapıldığını ve 15 Temmuz’u beklediğini göstermektedir. Diğer deyişle “suçlular” çok önceden bulunmuştu ve onlara uygun bir suç aranıyordu. Aranan suç da 15 Temmuz gecesi bulunmuş oldu.

Önce suçluyu sonda da suçu bulan bir yapının suçu ilan ettiği kişilerle suç arasında ikna edici bir bağ kurulmasını sağlayacak unsurları kullanması herhalde şaşırtıcı olmayacaktır.

4. Hitler, kontrollü Reichstag yangınını tüm gücü elinde toplamak için kullanmıştı. Erdoğan da 15 Temmuz’u aynı amaçla kullandı.

15 Temmuz olayı tıpkı 1933 yılında meydana gelen Alman Parlamentosu (Reichstag) yangını ve sonrasında yaşananlara benzemektedir. Yangın sonrasında olay yerine gelen Hitler, orayı bir miting alanına çevirerek Alman birliğine karşı kokteyl bir örgütle saldırı yapıldığını belirterek şunları söyler:

“Artık acıma yok. Kim yolumuza çıkarsa, kafasını keseceğiz. Alman halkı artık merhamet göstermeye tahammül göstermez. Komünist milletvekilleri daha bu gece asılmalı. Bu ülkede komünizmle ilgili ne varsa, dümdüz edilecektir. Reichstag yangını içinde olan sosyal demokratlara da artık acıma yok.“

Ertesi sabah bir kararname çıkarılarak Anayasal haklar askıya alındı. Bu yangını bir komünist işçinin çıkardığı iddiasına dayanılarak Hitler’e muhalif olan herkes komünist çuvalı içine konuldu ve kısa bir süre içinde 100 bin kişi tutuklandı. Bu yangın sonrasında Hitler, tüm gücü kendinde toplayarak faşist bir rejim kurdu. https://www.birgun.net/haber-detay/reichstag-yangini-bugunlerde-ne-anlatir-104951.html

Benzer şekilde, 15 Temmuz gecesi yaklaşık 3000 kişilik bölümü erlerden ve askeri öğrencilerden oluşan toplam 8.651  askerin başlattığı akla ziyan askeri kalkışmanın daha başlangıcında Erdoğan fail “Paralel Yapı” diyerek suçluyu ilan etti. OHAL ilan ederek Anayasayı askıya aldı, darbeyle uzaktan yakından alakası olmayan yüzbinlerce insanı “FETÖ” çuvalına atarak gözaltına aldırdı, Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri örneğinde olduğu gibi tüm muhalifleri bu yolla bastırmayı denedi.

Buna ilişkin onlarca somut veri bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını belirteceğim:

5. EMASYA PROTOKOLÜ hükümleri 14 Temmuz 2016 tarihinde yani darbe girişiminden bir gün önce resmi gazetede yayınlanarak kanunlaştırıldı.

EMASYA, İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında 7 Temmuz 1997’da imzalanan bir protokoldü. Bu doğrultuda, il İdaresi Kanunu’nda değişiklik yapılarak polisin yeterli olmadığı durumlarda askerlere toplumsal olaylara müdahale yetkisi getiriyordu.

Ancak bu düzenleme “Darbeyi kolaylaştırıcı unsur” olarak görüldü ve Erdoğan, Ergenekon ve Balyoz davalarının devam ettiği dönemde EMASYA için “Böyle protokol olmaz, bu işi bitireceğiz,” dedi ve akabinde kaldırdı.

Ancak manidar bir şekilde, 14 Temmuz 2016 tarihinde yürürlüğe giren 6722 Sayılı Kanun’un (Resmî Gazete    Sayı: 29770) 12. ve 13. maddesi, önceki EMASYA protokolünden daha geniş yetkiler tanıyarak yürürlüğe konuldu. Bu yasaya göre asker validen izin almadan birlik komutanının emriyle operasyon ve arama yapabilecek. Arama yapması için mahkeme kararı da gerekmeyecek. Ve en önemlisi askerin bu döneme ilişkin suçlarından dolayı yargılanması izne tabi olacak ve sivil mahkemelerde değil, askeri mahkemelerde yapılacak. Asker ve polisin ortak operasyon yapması halinde emir ve komuta yetkisi askerde olacak. Bunun tam Türkçesi askerin işlediği suç “Görev suçu” sayılacak

Bu durumda, Erdoğan’ın şu soruyu cevaplaması gerekiyor: 1- Daha önce “darbelere imkan veriyor diye kaldırdığı EMASYA protokolü hükümlerini darbeden bir gün önce ve daha geniş yetkiler ve koruma zırhı sağlayarak neden yürürlüğe koydu?

Darbecileri harekete geçiren şey, Akar’ın ve diğer üst düzeylerin kendilerinin yanında olduğuna ve TSK’nın bir bütün halinde hareket edeceğine olan inançlarıydı. Aksi halde 4.000 kişilik bir güçle, böyle halk desteğine sahip bir hükümeti devirmeye kalkamazlardı herhalde. Birileri yanlış bilgilerle onları cesaretlendirip sahaya çıkardı.

6- Hakan Fidan’ın, Erdoğan’ın ve Binali Yıldırım’ın darbeyi öğrenme saati başta olmak üzere gerçeğe aykırı ve tutarsız tutum ve beyanları:

6.1. MİT/Devlet darbe girişimini saat kaçta öğrendi

Devletin resmi verilerine göre 15 Temmuz günü saat 14:20’de MİT’in Yeni Mahalle yerleşkesine gelen Pilot Binbaşı O.K. darbeyi haber veriyor. Sonrasında Hakan Fidan saat 18:00 da Genelkurmay Karargahına gidip Hulusi Akar’la görüşme yapıyor.

http://www.gunes.com/gundem/mt-kalkismayi-1600da-genelkurmaya-bildirmis-704515

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/477012.aspx

Darbenin aslında haftalar öncesinden bilindiğini gösteren çok sayıda veriyi ve Hakan Fidan’ın Hulusi Akar’la bir gün önce yaptığı uzun toplantıyı şimdilik bir yana bırakıp devletin resmi kayıtlarını esas alarak MİT’in darbeyi o gün saat 15:00 da öğrenmiş olduğunu kabul edelim.

Darbenin birincil hedefi Cumhurbaşkanı olduğuna göre MİT’in bunu anında Erdoğan’a iletmediğini kimse ileri süremez herhalde. Zira Cumhurbaşkanı o gün otelde ve ulaşılabilir durumda, o saatlerde yerel basın mensupları da dâhil olmak üzere çok sayıda kişiyle görüşmeler yapıyor. Yani ulaşılamama durumu söz konusu değil.

6.2. Darbeyi saat 15:00’da öğrenen Hakan Fidan neden hiçbir şey olmamış gibi Diyanet İşleri Başkanı’yla yemek yiyor?

Pilot Binbaşı O.K. Hakan Fidan’a, darbe yapılacağını ve kendisinin kaçırılacağını açık şekilde anlattıktan sonra Fidan saat 18:00 civarında Genelkurmay’a gidip durumu Hulusi Akar’a iletiyor, Akar uçuş yasağı koyuyor, Fidan ve saat 20:00 civarında MİT’e dönüyor ve saat 22 civarında Diyanet İşleri Başkanı ve Suriyeli Muhaliz Muaz el-Hatip’le yemeğe oturuyor. Henüz çorbaya başlamışken de gelen haber üzerine Fidan masadan kalkar ve odadan çıkar.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/o-gece-mite-gelen-telefon-40532079

https://www.abcgazetesi.com/politika/eski-diyanet-isleri-baskani-hakan-fidan-bana-dua-et-dedi/haber-95225

6.3. Diyanet İşleri Başkanı MİT Karargahındayken darbeyi eşinden gelen telefonla öğreniyor !!!

Saat 22:00 civarında Hakan Fidan’ın çorbasını yarım bırakıp kalkmasından sonra helikopter ve patlama sesleri duyulur. Görevliler Diyanet İşleri Başkanı Görmez’i sığına yönlendirir, asansördeyken Görmez’in eşi arar ve darbe olduğunu söyler ama Görmez inanamaz ve ““Ben bu işi en önce haber alacak yerdeyim (MİT’te). Onlar öyle bir şey söylemedi.” der.

https://t24.com.tr/haber/diyanet-isleri-baskani-gormez-15-temmuzda-mitteymis-darbeyi-ona-da-soylememisler,416662

6.4. Başbakan saat 22:40 civarında Hakan Fidan’ı arıyor ama Fidan ona Darbe olduğunu söylemiyor.

Saat 22:00 ila 22:30 arasında MİT yerleşkesine iki kez helikopterle roketli saldırı düzenlenmişti. Artık darbe fiilen de başlamıştı zaten. Ancak Fikret Bila’ya verdiği röportajda Başbakan, saat 22:40 civarında Hakan Fidan’la görüştüğünü ancak Fidan’ın kendisine darbeden bahsetmediğini söyledi. Başbakan Yıldırım doğru söylüyorsa “Fidan neden haber vermedi” sorusunun sorulması gerekir. Veya Fidan haber verdiyse, Başbakan neden bunu yalanlar?

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/murat-yetkin/basbakana-mit-soylemediyse-kim-soyledi-darbeyi-40524357

Başbakan, başka bir tarihte bir televizyon programında da, “Darbeyi eşimizden dostumuzdan öğrendik” demişti.

6.5. Erdoğan: “Darbeyi saat 4:00’da Eniştemden öğrendim” (REUTERS Röportajı, 21 Temmuz 2016)

Erdoğan darbeyi nasıl öğrendiğini ilk kez 21 Temmuz 2016 tarihinde REUTERS’e yaptığı konuşmada açıkladı. Erdoğan, saat 4 civarında öğrendiğini belirttikten sonra o akşam saat 20’ye kadar attığı adımları anlatıyor. Hiç değiştirmeden aşağıya alıntıladım:

“..4-5 günlük tatil için Marmaris’teydim ailem ve damadımla beraber. Saat 4:00-4:30 (16:00-16:30) civarında eniştemden bir telefon aldım. Bu telefonda İstanbul’da bazı sıkıntılar var, Beylerbeyi Sarayının orada askerler tarafından yollar kesiliyor, araçlara köprüye geçit vermiyorlar. Tabi bu haberi alınca ben hemen inanmadım. Hemen MİT Müsteşarımızı aradım, ulaşamadım. Gen. Kur Başkanını aradım ulaşamadım. Çünkü telefonlara cevap veremiyorlardı. Doğrusu bir yerde beklemeye girdik ve Başbakanla irtibat kurma gayretinde olduk. Sıkıntılı da olsa Başbakanımızla irtibatlaştık. Saat 8:00’a (20:00) kadar bu süreç devam etti. Saat 8:00’da bulunduğumuz yerde değerlendirme tabi yaptık. Neden sonra televizyonlarda da görmeye başlayınca hemen ilk işim oradaki televizyon medya gruplarını bulunduğumuz yere davet ettim. Davet etmek suretiyle ilk açıklamayı onlara yaptım. Fakat yaptığım açıklama televizyonlarda o anda yayınlanmadı. Ve bu defa cep telefonunda bir yayına girmenin isabetli oluğunu düşündük. 4 televizyon önce CNN ardından A Haber, ardından NTV ve ardından TGRT kanallarıyla irtibatlaşarak televizyonda görüşlerimi ifade ettim….”

 

6.6. Erdoğan “Darbeyi 21.30’da Ziya Eniştemden öğrendim” (A Haber Röportajı, 30 Temmuz 2016)

Erdoğan bu röportajında, darbeyi eniştesinden 21:30’da öğrendiğini söylüyor,  daha önce saatleri karıştırmışım diyerek düzeltme yapıyor ve bu kez karıştırmamak için kağıda bakarak saatleri söylüyor.

Ancak Erdoğan’ın “daha önce saatleri karıştırmışım” şeklindeki düzeltmesi de gerçeğe aykırı. Çünkü 21 Temmuz tarihli REUTERS röportajında saat 16:00 civarında eniştesinden darbeyi haber aldıktan sonra akşam saat 20:00 a kadar yaptığı bir çok şeyi anlatıyor ve bunların hepsi de darbe girişimiyle ilgili işler.  Örn. Erdoğan, MİT Müsteşarını ve Gen. Kur başkanını aradığını ancak ulaşamadığını, Başbakanla irtibat kurduğunu, bu sürecin saat 20:00’a kadar sürdüğünü, saat 20:00 da değerlendirme yaptıklarını anlatıyor. Yani o röportajda anlattığı tüm işleri, A Haber röportajında darbeyi öğrenme saati olarak belirttiği 21:30’dan önce gerçekleştiriyor.

Erdoğan’ın A HABER’e verdiği röportajdaki sözlerinin ilgili bölümlerini olduğu gibi aşağıya alıntıladım:

 “Sunucu: Darbeden ne zaman haberdar oldunuz?

   Erdoğan : (sağ tarafındaki sehpa üzerinde bulunan kağıtta yazılanlara bakarak konuşuyor) “…Bu işin kronolojisi olarak bakacak olursak o gün 21:15 civarında filan Ankara ve İstanbul’da askeri araç gereçlerin bir hareketlenme içinde olduğuna dair böyle bir şeyin başladığını duyuyoruz ama ben tabi en önemlisi  saat 21:30 civarında, daha önce saatleri de karıştırmışım, eniştem beni arıyor ve diyor ki Beylerbeyi Sarayı önünde bir hareketlilik var. Asker orada araçlarla geldi ve sivil araçların köprüye girişini engelliyor dedi. Bu haberi aldıktan sonra ben inanamadım, Ziya dalga mı geçiyorsun dedim. Daha sonra biz MİT müsteşarımı aradık ama ulaşamadık ilk etapta. Aynı şekilde Genelkurmay başkanımı aradım ona da ilk etapta ulaşamadım. Ve daha sonra sayın Fidan’a ulaşma fırsatı olduğunda kendisinden bu bilgileri almaya başladım

            Sunucu: “Saat kaç idi hatırlıyor musunuz?”

            Erdoğan: (Sehpa üzerindeki kağıdı bu kez eline alıp okuyor) “Şöyle bir isabetli olsun verdiğim bilgi, yani bu konuda tabi arada özellikle Başbakanımızla irtibat halindeyim onunla görüşüyorum ve şey noktasında tabi Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Meclis filan bunların durumlarını gördükçe tabi ciddi manada bir sıkıntı oluyordu. Yani 22:00’a doğru sayın Fidan’a ulaşma imkanım oldu ve o sırada kendisiyle bunlar görüştük ve böyle bir durumun olduğunu ve kendisinin Genelkurmay’a gittiğini, Genelkurmay’da olduğunda henüz bu işin tam hareketlenmediğini, Genelkurmay’dan ayrılıp geldiğini ve 20:30 gibi filan herhalde tekrar MİT’e dönmüş oradan izlemeye başlamış, tabi MİT’e geldikten sonra MİT de bombalanmaya başladı ve herkes sığınaklara girmiş…”

6.7. Erdoğan darbe gecesi Atatürk Havaalanı’nda yaptığı konuşmada: “öğleden sonra TSK içinde bir hareketlilik vardı” diyor

Erdoğan tam olarak şöyle söylüyor.

“Değerli arkadaşlar, bugün bildiğiniz gibi öğleden sonra bir hareketlilik ne yazık ki silahlı kuvvetlerimizin içinde mevcuttu. Ve bu hareketliliğin neticesinde de TSK’nın içerisinde bir azınlık…”

Bu konuşmayla Erdoğan “Eniştemden öğrendim” yalanını boşa düşürmüş oluyor.

6.8. Erdoğan : “Darbe gecesi torunuma Kur’an öğrettim”

Erdoğan 9 Nisan 2017 tarihinde 24 TV yayınında ekrana getirilen torununa Kur’an öğretme resmi üzerine şunları söyledi:

“… Marmaris’te çekilmiş resim, darbe girişiminin olduğu gece çekildi.”

 Sunucular şaşırarak tekrar 15 Temmuz gecesi mi çekildi diye sorunca Erdoğan: “Evet, o akşam dersini verdi

işte geç saatlerde olay patladı…”

Yani Erdoğan o gün (kendi beyanına göre gündüz veya akşam) öğreniyor ve diğer günler çuvala girmiş gibi onca telaşın arasında o gün torununa Kuran öğretmiş (!)

6.9. Efkan Ala: “Erdoğan saat 23:00 civarında havadaydı”

Efkan Ala 3-4 röportajında ve TMMM Darbe Araştırma Komisyonunda 15 Temmuz gecesi saat 23:00 civarında uçakla Ankara’ya indiğini, indikten sonra Cumhurbaşkanı’nı aradığını ancak havada olduğu için ulaşmadığını anlatıyor.

Buyrun Ala’nın kendi sesinden dinleyin:  https://www.youtube.com/watch?v=ZvRs-HPdt-I

6.10.Sonuç olarak;

Erdoğan’ın en geç 15 Temmuz günü saat 16:00 civarında MİT’ten haber alarak darbe girişimini öğrenmiş olduğu (aslında çok daha önce öğrendi) ancak “madem öğrendin, neden tedbir almadın” sorusuna muhatap olmamak için bir mizansen uydurduğu çok açık. Ayrıca, eniştesi Erdoğan’a ulaşabildiğine göre MİT de ulaşabiliyor olmalıdır. Aynı şekilde o gün görevleri başında olan ve birbiriyle ve Diyanet İşleri Başkanı gibi kişilerle bile sürekli temas halinde olan MİT Müsteşarı’na ve Genelkurmay Başkanına Erdoğan’ın ulaşmadığı düşünülemez herhalde.

6.11. Binali Yıldırım: “Darbeyi eşimizden dostumuzdan öğrendik.”

Binali Yıldırım olayı şöyle anlatıyor.

 ‘Darbe girişiminin başladığını biz hemen 15 dakika sonra öğrendik. Kimden öğrendik, yakın korumalarımızdan ve vatandaştan, eşimizden dostumuzdan öğrendik.’

 

Erdoğan, REUTERS’ e verdiği röportajda, saat 16:30 da darbeyi öğrendikten sonra Başbakan’la irtibat kurduğunu söylüyor. Yani buna göre Yıldırım saat 16:30 sıralarında Erdoğan’dan darbeyi haber almış olmalı ama o bunu gizliyor. Neden?

 7.  Org. HULUSİ AKAR’ın gerçeğe aykırı ifadeleri ve açıklanamayan tutum ve davranışları

7.1. Akar en geç 15 Temmuz günü saat 16:00 sıralarında darbe girişimini öğrenmesine rağmen bunu engelleyecek hiçbir tedbir almadan bekliyor

Olay günü Akar tarafından atılan adımlar, asıl alınması gereken tedbirlerin alınmadığını, aksine tedbir alındı görüntüsü verebilmek için uğraşıldığını gösteriyor. Akar gibi tecrübeli ve en üst düzeyde sorumluluk sahibi bir komutandan beklenen; eyleme karışabileceği şüphesi duyulan askeri birliklere karşı bir an önce tam disiplini tesis edecek önlemler almak, Kuvvet Komutanlarını derhal görevlendirmek/çağırmak, birlik giriş çıkışlarını ikinci bir emre kadar yasaklamak, hızlı bir şekilde kolluk güçlerini ve soruşturma makamlarını harekete geçirmek, alınan önlemleri en seri vasıtayla tüm TSK’ya duyurmak, bunları yaparken Başbakanı ve Cumhurbaşkanını bir an önce bilgilendirmekti. Havadan beklenen bir tehdide karşı alınması gereken tedbir, korunması gerekli yerlerin uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve Hava Kuvvetleri emrindeki yerde ve havada bekler hava savunma uçakları ile bu yasağın güç kullanarak takip edilmesiydi. Ancak Akar bunların hiçbirini yapmadı! Göstermelik bir uçuş yasağı mesajını çektirmekle ve Çolak’ı birlik incelemesi için göndermekle yetindi.

Akar böylesine riskli bir ortamda kişisel güvenlik önlemlerini almadı. Odasında olacakları beklemeye başladı.

7.2. Akar Kuvvet Komutanlarını düğüne göndermek yerine karargâha çağırıp onlarla birlikte canlı yayına çıkıp darbeye karşı olduğunu deklare etseydi teşebbüs başlamadan biterdi. Savcı bu minvalde bir soru sorduğunda Akar cevabı geçiştirmiş.

Akar Savcılık ifadesinde, “gerekli tedbirlerini aldınız mı” şeklindeki soruyu (soru 3) “Bu soruya ilişkin açıklama Cevap 1-2 de yapılmıştır.” diyerek geçiştiriyor. 1 ve 2 nolu cevapta ise sanki olayı darbe girişimi değil de Hakan Fidan’ın kaçırılması gibi daha alt seviye bir olay olarak lanse ettiği görülüyor.

https://www.internethaber.com/iste-hulusi-akarin-ifadesinin-tam-metni-mehmet-disli-detayi-foto-galerisi-1781233.htm?page=2

Halbuki ihbarcı Binbaşı O.K.’nın, Hakan Fidan’la yaptığı görüşmede darbe yapılacağını haber verdiği resmi ifade tutanaklarında yer almaktadır. Zaten tek başına Hakan Fidan’ın alınması olayı söz konusu olsaydı Fidan Güvenli bir yere götürülüp beklenirdi uçuş yasağına gerek olmazdı.

Diğer yandan İran’ın bile 15 Temmuz’dan 3 gün önce sınırdaki birliklerini teyakkuza geçirdiği, İstanbul’da tarikat liderlerinin bile darbeden haberdar olup müritlerine mücadele çağrısı yaptığı, Perinçek’in 1 gün önceden darbeyi Yenişafak’a bildirdik dediği bir ortamda Akar’ın olayı sadece Hakan Fidan’a yönelik bir eylem olarak zannettiğini söylemesi akla ziyan bir yaklaşımdır https://www.youtube.com/watch?v=h5U9nrh3yqg

7.3. TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’nda ifade vermeyen Hulusi Akar, sanıkların ve avukatlarının sorularından kaçmak için Çatı Davası yargılamasında da mahkemede 22 Mart 2018 de gizli celsede ifade vermiş.

Darbe girişimi konusunda ilk elden bilgilere sahip olan Akar’ın TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’nda dinlenmesi muhalefet üyeleri tarafından ısrarla talep edilmiş ancak bu talep AKP’li başkan Reşat Petek tarafından usule aykırı şekilde reddedilmiştir.

Genelkurmay Çatı Davası’ olarak bilinen ve aralarında ‘Yurtta Sulh Konseyi’ üyelerinin de bulunduğu 221 sanıklı davada, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Org. Yaşar Güler’i mahkemeye çağırmıştı. Genelkurmay Başkanı Akar, 19 Şubat’taki duruşmaya Afrin Operasyonu’nu mazeret göstererek gitmedi.

Uzunca bir zamandır hiçbir AKP’linin nikah şahitliğini kaçırmayan, üniversite hocalarına konferanslar veren, Erdoğan’ın tüm yurt dışı seyahatlerine katılan Akar, 15 Temmuz gibi çok kritik bir konuda ‘zaman bulup’ mahkemeye gidemedi.

Akar ve Güler’in avukatları mahkemeye başvurup ‘müvekkilerinin yoğunluğunu’ gerekçe göstererek 22 Mart’ta gelebileceklerini bildirmiş.

Mahkeme de bu talebi uygun görüp sanıkların, sanık avukatlarının haberi bile olmadan bir celse açıp Akar ve Güler’i dinlemiş.

Hal böyle olunca da mahkeme heyetine ‘ne istiyorlarsa’ onu anlattılar. Mahkeme heyeti de komutanları ‘zorlayacak soru’ sormadı. Mesela Akar’ın mahkeme heyetine verdiği cevaplar ‘dostlar alış verişte görsün’ babından. En temel sorular sorulmamış.

Mahkeme Akar’a toplamda 9 soru soruyor. Akar da savcılık ifadesine atıf yapıp ‘söyleyecek yeni bir şey olmadığı’ cevabını veriyor.

https://medium.com/tr724/hulusi-akar-mahkemeye-gitmiş-duydunuz-mu-20dd40f1488c

7.4. Hulusi Akar, AKP Milletvekili ve emekli General Şirin Ünal 15 Temmuz günü yaptığı görüşmeyi kayıtlardan sildiriyor.

AKP Milletvekili ve emekli General Şirin Ünal 15 Temmuz günü saat 16:00 sıralarında Hulusi Akar’ı ziyaret ediyor. https://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/akpnin-asker-vekili-sirin-unal-darbe-gunu-karargaha-gitmis-1821736/

15 Temmuz konusunda ezber bozan bir belgesel hazırlayan gazeteci Ece Sevim Öztürk, Akar’ın o ziyareti sildirmesi konusunda twitter’de şu paylaşımları yapıyor:

1) 15 Temmuz’a dair dikkatimi çeken isimlerden birisi de Emekli havacı Tümgeneral olan AKP’li milletvekili Şirin Ünal.

Bu tefrika üzerinden onunla ilgili ifadeleri ve kayıtları inceleyeceğim.

2) Genelkurmay Karargahın işgal edilmesine ilişkin olarak hazırlanan iddianamede Şirin ÜNAL’ın ismi karşımıza çıkıyor. İddianamede saat 16.00’da AKAR’ı ziyaret ettiği, saat 18.10’da da FİDAN’ın gelerek, MİT’e baskın düzenleneceğine ilişkin ihbarı Akar’a ilettiği yer alıyor.

3) Hulusi AKAR’ın Özel Kaleminde çalışan Mehmet AKÇARA’nın el yazısıyla hazırladığı ifadesine ulaştım. Çok önemli tanıklıkları var. AKÇARA, Şirin ÜNAL’a ilişkin olarak da 14:00’da karargaha geldiğini ve geri dönecekken Hulusi AKAR tarafından geri çağrıldığını anlatıyor.

4) Mehmet AKÇARA’nın ifadesinden:

“Saat 14:00’da Emir Subaylığı personeli arayarak AK Parti İstanbul Milletvekili Şirin ÜNAL’ın geldiğini, Komutan’ın günlük ve aylık ziyaretçi takip programına kaydetmemi ve üçer adet çıktı alıp getirmemi talep etti. Dediklerini yaptım. ++

5) AKÇARA (devamla): Özel Kalem Müdürü Albay Ramazan GÖZEL’e bu çıktıları gösterip, onayını alıp Emir Subaylığına bıraktım. O gün söz konusu çıktıyı verip odama geri döndükten bir müddet sonra Emir Subayı Levent TÜRKKAN arayarak yanına çağırdı. ++

6) AKÇARA (devamla): Komutan’ın “Şirin ÜNAL’ın ziyaretini programdan kaldırın” dediğini söyledi. Tam o esnada Ramazan GÖZEL Emir Subaylığına girdi. Komutan’ın ziyareti programdan kaldırmamızı istediğini GÖZEL’e söyledim. Ramazan GÖZEL de, “Komutan söylüyorsa sil, tamam” dedi.

7) AKÇARA (devamla): Bu esnada Komutan Şirin ÜNAL’ın nizamiyeden çıkmadan geri dönmesini talep etmişti. Hatırladığım kadarıyla Emir Subay Yardımcısı Serdar TEKİN acele bir şekilde Şirin ÜNAL’ı karşılamak için kapıya gitmişti. ++

8) AKÇARA (devamla): Ziyaretçi programını güncelleyip, Komutan’In istediği gibi Şirin ÜNAL’ın ziyaretini programdan kaldırıp güncel çıktıları Emir Subayına verdim. (Bakın bu çok önemli: Hulusi AKAR’ın emriyle AKP’li Şirin ÜNAL’ın ismini veritabanından sildiğini söylüyor)

9) Konuyu da şöyle özetleyerek noktalıyor:

-Programı çok önemseyen bir Komutan, ama ziyaretçiyi sildiriyor!

-Ziyaretçi Şirin ÜNAL çıkış yapıyor ancak nizamiyeleri kapatın Şirin ÜNAL geri gelsin, Komutan çağırıyor deniliyor, Şirin ÜNAL geri geliyor!

10) 15 Temmuz günü AKP’li Şirin ÜNAL neden Genelkurmay Karargahındaydı? Bu sorunun cevaplarını aramaya devam ediyorum. Bu hususta önemsediğim diğer ifade Genelkurmay Özel Kalemi’nde görevli olan ve 15 Temmuz’dan sonra tutuklanan Yüzbaşı Oktay FELEKOĞLU’na ait. İnceleyelim.

11) Yüzbaşı Oktay FELEKOĞLU’nun ifadesine göre de, 15 Temmuz saat 09:00 ile 12:00 arasında Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in de katılığı üst düzey toplantının dışında, Genelkurmay karargahı AKP’li Milletvekili Şirin ÜNAL’ın ziyaretine sahne olmuştu.

12) Yüzbaşı FELEKOĞLU’nun ifadesinden:

“Öğleden sonra ilk önce Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili Şirin ÜNAL, daha sonra Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki ÇOLAK ve saat: 16:00 sıralarında MİT Müsteşarı Dr. Hakan FİDAN Genelkurmay Başkanı ile görüşmeye geldiler.”

13) Şirin ÜNAL’ın bu kritik ziyareti için en hayatı ifadeyi veren isimse Astsubay Hüseyin GÜRLER oluyor. GÜRLER, 02.09.2016 saat 00:50 tarihinde başvurulan ifadesinde AKP’li Şirin ÜNAL’a “darbeyi önceden haber verdiğini” söylüyor.

14) Ast. GÜRLER: “Edindiğim tüm bilgileri Tabip Binbaşı Eray Serdar YURDAKUL isimli şahıs ile de paylaştım. Bu şahıs beni AK Parti İstanbul Milletvekili Emekli Tümgeneral Şirin ÜNAL ile görüştürdü. Bu bilgi ve belgeleri kendisine de ilettik. ++

15) GÜRLER (devamla): “Darbe yapılacağına dair bilgiyi aldıktan sonra da özellikle Sayın Cumhurbaşkanımıza ulaşmanın yollarını aradık. Eray Bey’in girişimleri vasıtası ile Ahmet ALBAYRAK ile İstanbul’da görüştük.”

 Bakan ALBAYRAK’a darbe bilgisini verdik diyor)

16) GÜRLER (devamla): “ALBAYRAK ile görüşmemiz neticesinde gerek Eray Bey’in gerekse benim hazırladığım tüm bilgi ve belgeler Sayın Cumhurbaşkanımıza 11 Haziran 2016 tarihinde İstanbul Topkapı Sarayı’nda Eray Bey tarafından arz edilmiştir.”

(Erdoğan’la yüz yüze görüştük diyor)

17) AKP’li Şirin ÜNAL, iddianamedeki fotoğrafının yayımlanmasının ardından önce sessiz kalıyor, sonra da “Siyonist medya üstüme geliyor” diye açıklama yapıyor:

TSK’da darbe yapacak bir kişi bırakmadık. Siyonistler bunu bildiği için şahsım üzerinden Cumhurbaşkanına saldırıyorlar.”

18) Şirin ÜNAL neden ziyaret ettiğine ilişkin bir ifade vermedi, hiçbir savcı da sormadı zaten. Ben biraz araştırınca 5 Ağustos 2016 tarihinde Sultangazi’de düzenlenen Demokrasi Nöbetinde konuşurkenki bir videosuna ulaştım ÜNAL’ın.

19) Şirin ÜNAL’ın ulaştığım bu videosu yukarıdaki ifadeleri doğruluyor:

“15 Temmuz günü, Cuma namazını kıldıktan sonra, Sayın Genelkurmay Başkanımızın talebi üzerine, Gn karargahında saat 14.00’ten 16:15’e kadar beraberdik. YAŞ ile ilgili çalışmaları beraber gözden geçirdik.”

20) Özetliyorum:

AKP Milletvekili Şirin ÜNAL 15 Temmuz günü Hulusi Akar’la birlikteydi.

Bir sanık “AKAR bu görüşmeyi kayıttan sildirdi” dedi.

Savcılık veritabanında inceleme istemeli.

Bir astsubay “Biz ÜNAL’a, Bakan ALBAYRAK’a, ERDOĞAN’a darbeyi 11 Haziran’da haber verdik” dedi.

21) Bunu ben bilmiyordum. Yukarıda ifadesini okuduğunuz astsubay Hüseyin GÜRLER, duruşmada Şirin ÜNAL’ı akşam 9’da “darbe var” diye aradığını söylemiş. Duruşmada kendisine bu soruları soran avukat Kemal UÇAR’ın tutuklu olduğunu hatırlatalım.

http://romhaber.com/2018/03/26/hulusi-akar-15-temmuzda-bizzat-gorustugu-akpli-sirin-unali-genelkurmayin-kayit-defterinden-sildirmis/

7.5. Şamil Tayyar: “Hulusi Akar yalan söylüyor”

Akar’ın boynundaki izin kendisi tarafından oluşturulmuş olabileceğini söyleyen Şamil Tayyar, Akar’ın derhal istifa etmesi gerektiğini belirtiyor.

8. Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Abidin Ünal’ın açıklanamayan söz ve tutumları

8.1. Önce darbeyi Eşinden öğrendiğini söylüyor

Abidin Ünal darbe girişiminden 2 gün sonra müşteki sıfatıyla ifade veriyor. Orada darbeden 21.30 sularında eşinin telefonu ile haberdar olduğunu söylüyor:

“Tahminime göre saat 21:30 sıralarında eşim beni telefonla aradı, Genelkurmay’da görevli Hava Korgeneral Fikret Erbilgin’in gözaltına alındığını bana söyledi ve durumun ne olduğunu merak ettiğini söyledi. Bunun üzerinde ben de Ankara’da vekil olarak bıraktığım Tümgeneral Cevat Yazgılı’yı aradım.” 

https://www.haberturk.com/gundem/haber/1272924-org-unalin-savcilik-ifadesi

8.2.  3 gün sonra darbeyi uçuş yasağı üzerine öğrendiğini söylüyor

 Fakat 13 gün sonra verdiği ek ifadede saat 19.06’da Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi’nin uçuş yasağını bildirmesi ile haberdar olduğunu söylüyor. Aynı konuda neden farklı iki ifade var? Aynı konuda iki farklı doğru olamayacağına göre Ünal hangisinde yalan söylüyor?

8.3. Darbeyi öğrendikten sonra hiçbir tedbir almayıp düğüne devam ediyor

İfadelere ve tutanaklara göre Abidin Ünal darbeden 19.06’da haberdar olmuş gözüküyor. Peki tüm Türkiye’de hava sahasının kapatıldığı bilgisini aldığında neden karargâha geçip duruma göz kulak olma ihtiyacı hissetmedi?

Düğünü basan timin komutanı Yılmaz Bahar’ın anlatımlarına göre baskın anında başta Ünal olmak üzere hiçbir komutanda panik havası yokmuş. Bu kadar yoğun terör riski olan bir ülkede kuvvet komutanı ve 23 generalin bu kadar kolay teslim alınması normal mi?

Abidin Ünal 21.30’a kadar bu timin gelip kendilerini almasını mı bekledi?

8.4. Düğünde olan Eskişehir Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Şanver’e haber vermiyor, Hulusi Akar’la görüşmüyor

Dahası düğünün sahibi, Hava Kuvvetleri’nin 2 numarası, Eskişehir Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Şanver’e neden haber vermedi?

Mehmet Şanver ifadesinde olaylara dair 21.30’a kadar bilgisi olmadığını, hava sahasından sorumlu komutan olarak kendisine bilgi verilmesi gerektiğini söyledi.

Ünal’ın Hulusi Akar’la görüşmeye çalışmaması, Mehmet Şanver’e uçuş yasağı ile ilgili bilgi vermemesi nasıl açıklanabilir?

8.5. Erken müdahaleyi engelliyor

Dahası Mehmet Şanver’in anlatımlarına göre akşam 19.30’da Korgeneral Cemal Kadıoğlu Eskişehir’de tuhaf durumların olduğunu söylemesi üzerine Kadıoğlu’na Eskişehir’e gitmesi talimatı veriyor.

Bu aşamada durumu Abidin Ünal’a aktarıyor. Abidin Ünal ise ‘gerek yok’ deyip Kadıoğlu’nun Eskişehir’e gitmesini engelliyor. Ünal en kritik bilgiyi ilgili komutanlardan saklarken aynı zamanda erken müdahale edilmesini de engelliyor. Neden?

8.6. Akıncı üssüne götürülürken cep telefonu kendisinde ve havadayken telefonla konuşup talimatlar veriyor

İfadelere göre Abidin Ünal, Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Akıncı’ya götürülüyor. Savcılık ifadesine göre kelepçesiz ve elinde telefon var. Hatta Akıncı’ya ininceye kadar Eskişehir’deki üsle konuşup darbecilerle mücadele ediyor.

Bu nasıl bir gözaltı ki ne gözleri bağlanmış, ne kelepçe takılmış ne de cep telefonu elinden alınmış. Üstelik Ünal ‘darbecilerin’ gözetiminde iken darbecilere karşı mücadelenin en etkin merkezi olan Eskişehir’le koordinasyonu yürütmüş. Bu senaryoda bir tuhaflık yok mu?

8.7. Akıncı Üssü’ndeyken rahat ve neşeli tavırları dikkat çekiyor, cep telefonu hala kendisinde, elleri cebinde ve Akın Öztürk’le kol kola serbestçe dolaşıyor, buna ilişkin kamera görüntüleri var.

Akıncı Üssü iddianamesinde yer alan ifadelere göre Abidin Ünal 02.00 sularında üsse getiriliyor. Binbaşı İbrahim Yozgat’ın ifadesine göre Ünal gayet neşeliymiş ve pilotlara ‘iyi akşamlar arkadaşlar’ demiş.

‘Derdest edilmiş bir kuvvet komutanı’, Ankara’nın üstünde alçak uçuş yapan pilotları görünce gülümseyip ‘iyi akşamlar arkadaşlar’ der mi?

Abidin Ünal’ın ‘son derece keyifli’ hali başka pilotların ifadelerinde de var. Oysa Selvi şu önemli soruyu sormamış: Ankara’ya bomba yağdıran pilotlarla karşılaşınca Hava Kuvvetleri Komutanı olarak ‘iyi akşamlar çocuklar, kolay gelsin’ şeklinde konuştunuz mu? En basit soru bu, halbuki.

Dahası ifadelere göre Abidin Ünal, Akıncı Üssü’nde iken cep telefonu hala elinde. Onu cep telefonu ile konuşurken gören askerler var.

8.8. 15 Temmuz günü sıradışı bir şekilde Yalova Hava Meydan Komutanlığı’nı ziyaret edip “çocukları yormayın, akşam yorulacaklar” dediği iddia ediliyor.

 O çocuklar otobüse bindirilip gece Boğaz Köprüsü önünde canilerin önüne atıldı. Boğazı kesilen Murat Tekin gibi bir çok çocuk orada linç edildi.

https://medium.com/tr724/abidin-ünala-sorulmamış-sorular-ya-da-çanlar-hulusi-akar-için-mi-çalıyor-e3d516e3ea23

9. Cemaat Mensubu Kaç Asker Darbeye Katıldı?

Önce büyük resme yani darbeye katılan toplam asker sayısına bakalım.

Genel Kurmay darbeye katılan asker sayısını aşağıdaki şekilde açıkladı:

Er-erbaş                                  : 676

Askeri öğrenci                        : 1.214

Subay-astsubay                      : 6.761

Toplam asker sayısı                : 8. 651

(kaynak: ntv.com)

TSK’nın 15 Temmuz öncesindeki toplam personel sayısı 561.000 kişi idi. Bunların 358’i general, 39.000’i subay ve 96.000’i astsubay idi. https://t24.com.tr/haber/tsk-15-temmuzdan-sonra-ilk-kez-personel-sayisini-acikladi,359207

Orantılarsak, darbeye katıldığı iddia edilenlerin oranı, TSK’nın sadece % 1.3’ü kadar. Ayrıca darbeye fiilen katıldığı için 16 Temmuz günü sahada yakalanan ve gözaltına alınan asker sayısı 2.833 olarak açıklandı. Darbede kullanılan toplam hafif silah sayısının da 3.992 olduğu dikkate alındığında fiilen sahaya inen asker sayısının 3-4 bin civarında olduğu düşünülebilir.

Diğer yandan TSK’da 3.567 tank, 200’ün üzerinde savaş uçağı vardı. Genelkurmay darbeye katılma oranını; uçaklarda %7 (35 uçak bunun 24’ü muharip), helikopterlerde %8 (37 helikopter, bunun 8’i taarruz helikopteri) ve  tank ve zırhlı araçlarda ise %2.7(74’ü tank) olarak açıkladı.

http://www.ntv.com.tr/turkiye/tsk-darbe-girisimine-katilan-personel-sayisini-acikladi,ns92udU75k2vw-1OlEK4gQ

Savcılığa göre ‘Yurtta Sulh Konseyi’ yok: Orgeneral Öztürk cumhurbaşkanı olacaktı

9.1. Genelkurmay tarafından darbeye katıldığı açıklanan toplam 6.761 subay-astsubaydan kaç tanesi Cemaatle irtibatlı

Aslında bu soruyu kaç askerin Cemaatçi olduğu iddia ediliyor diye sormak daha doğru olur. Ancak bu soruya somut bir cevap vermek yerine tüm askerlerin cemaatçi olduğu havası estirildi. Bu algının toplumda yerleşmesi için ise sürekli olarak sayısı az da olsa bazı askerler ön plana çıkarılarak onlar cemaatle irtibatlıymış gibi gösterilmeye çalışıldı.

“Cemaatçi asker diye etiketlenecek kişilerin adları darbeden önce belirlenmişti. Zira darbe gecesi saat 3:00 civarında NTV canlı yayınına bağlanan Ankara Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen, 2.740 hâkim-savcı hakkında o esnada verilen gözaltı kararını meşru gösterme adına bazı askerlerin isimlerini sayıp onların Cemaat mensubu olduklarına ilişkin kendince deliller sunmaya çalışmıştı.

Önceden sözleşilmiş gibi 16 Temmuz sabahından itibaren havuz medyası da aynı askerlerin cemaatle irtibatlı olduğunu iddia etmiş ve toplumu buna inandırma adına çok sayıda yalan haber yapmıştı.

Ancak başlangıçta “darbenin lideri” olarak lanse edilen bu kişiler nedense birkaç ay sonra unutuldu. Bu askerlerden bazıları şunlardır:

9.2. Albay Muharrem Köse

9.2.1. Muharrem Köse, darbe gecesi saat 3:00 da “FETÖCÜ” ilan ediliyor

Ankara Başsavcı Vekili Necip Yurtta Sulh Konseyi tarafından Sıkıyönetim mahkemesinde görevlendirilen Genel Kurmay Eski Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse’nin ‘FETÖ’ üyesi olduğunu belirtiyor. Savcı, kesin bilgiymiş gibi sunduğu bu iddiasını Muharrem Köse’nin kozmik oda davasının şüphelisi olması ve belgeleri ‘FETÖ’ ye vermiş olduğu yönündeki iddialara dayandırıyor. https://www.youtube.com/watch?v=xVDbnyuDcdI

Ancak,  kozmik oda soruşturması sırasında Gen. Kur. Adli müşaviri Muharrem Köse değil, Hıfsı Çubuklu’ydu. Muharrem Köse’ye isnat edilen ‘suç’ ise sadece, mahkeme kararıyla istenen bazı harddisklerin savcılığa teslim edilmiş olmasından ibarettir. 2015 yılı Mart ayında, Necdet Özel Genel Kurmay Başkanıyken, Genel Kurmay İnternet sitesinde yapılan açıklamada, harddisklerin tesliminin hukuki bir zorunluluk olduğu belirtiliyor.

Mahkeme kararıyla teslimi istenen bir şeyi teslim etmemek suç oluşturacağından, o görevde kim olursa olsun farklı davranması söz konusu olamazdı. Ancak Savcı bunu bile Cemaat üyesi olmak (suçu!) için yeterli kabul edebiliyor.

9.2.2. Saray medyası Muharrem Köse’yi darbenin planlayıcısı olarak lanse ediyor

Savcının, Muharrem Köse’yi darbenin 1 numarası ilan etmesinden ‘etkilenen’ saray medyası da 16 Temmuz tarihinde ve sonrasında Muharrem Köse’nin darbenin 1 numarası olduğu, onun kozmik oda davasında Cemaat için çalıştığı, hatta Sabah Gazetesi’ne baskın yapmayı planladığı gibi onlarca haber yaptı.

Sabah Gazetesi’nin (m.sabah.com.tr)  19 Temmuz 2016 tarihli haberi şöyle:

 ‘Hain kalkışmayı planlayan isim Muharrem Köse tutuklandı’ 

https://www.sabah.com.tr/gundem/2016/07/19/hain-kalkismayi-planlayan-isim-muharrem-kose-tutuklandi

Star Gazetesi’nin (haber.star.com.tr) 22 Temmuz 2016 tarihli haberi şöyle:

 ‘FETÖ’nün teröristleri Star, Akşam, Güneş, Yenişafak ve Sabah yöneticilerini infaz edeceklerdi.’  ‘… SABAH gazetesine yönelik baskın talimatını Hakim Albay Muharrem Köse’nin verdiği ortaya çıktı. SABAH, cuntanın A takımında yer alan Köse’yi darbe girişiminden 25 gün önce ifşa etmişti…”darbenin İstanbul ve Ankara ayağını planlayan Muharrem Köse Ankara’da yakalanarak tutuklandı. Üzerinden darbeden sonra görev verilecek 400 kişiden oluşan atama listesi çıktı.”

9.2.3. İhracı beklenen Köse, her nasılsa Genelkurmay emrine atanır

Ancak ilginç bir şekilde Muharrem köse 2016 yılı Ağustos ayında Genelkurmay emrine atandı. m.milliyet.com.tr  27 Ağustos 2016 tarihinde bu haberi şöyle verdi:  ‘Darbeci Albay Köse, Genelkurmay emrine’  Haberde, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Savunma Bakanı’nın imzaladığı üçlü kararname ile Köse’nin Genelkurmay emrine atandığı belirtiliyor. http://www.milliyet.com.tr/siyaset/darbeci-albay-kose-genelkurmay-emrine-230783

Çok garip değil mi? Darbenin 1 numarası ilan edilen ve üzerinden 400 kişilik atama listesinin çıktığı ve ‘FETÖ’nün adamı olarak Balyoz davasında ve kozmik oda soruşturmasında ‘FETÖ’nün lehine usulsüzlükler yaptığı belirtilen Köse ordudan ihraç edilmiyor ve Genelkurmay emrine atanıyor.

9.2.4. Muharrem Köse hakkında dava dosyasında yer alan akla ziyan “deliller”

Darbe davalarına ilişkin mahkeme tutanaklarını inceleyen gazeteci Adem Yavuz Aslan bir köşe yazısında Albay Muharrem Köse hakkında mahkemeye “delil” diye sunulan şeylerin absürtlüğünü şöyle ifade ediyor:

“Tekrar hatırlatayım. Şu ana kadar anlattıklarım, alıntıladıklarım Ankara 17, 23 ve 25.Ağır Ceza Mahkemesi tutanaklarından. Ancak bir bölüm varki güler misin ağlar mısın dedirten türden.

 

Mesela sanıklardan Albay Muharrem Köse’nin ‘FETÖcülüğü’ne dair deliller şöyle sıralanmış;

 

“Sanığın Erzincan’da görevli iken kullandığı 446 223 30 31 numaralı ev telefonu hattı 2014-2015 yılları arasında Resul Yeşilbaş isimli bir şahıs tarafından kullanıldığı tespit edildi. Yeşilbaş’ın ablasının ise Bank Asya’da hesabı olduğu tespit edildi”

 

Nasıl yani demeyin. KOM ve MASAK’tan gelen raporda bunlar yazıyor.

 

Albay Köse 2002-2007 yılları arasında Erzincan’da görev yapmış ve evine bağlattığı telefonu 2007’de Ankara’ya tayin olunca kapattırmış. O telefon daha sonra Resul Yeşilbaş isimli şahsa aktarılıyor. 15 Temmuz sonrası geriye dönük tarama yapılıyor ve Yeşilbaş’ın ablasının Bank Asya’da parası olduğu tespit ediliyor.

 

Muhtemelen bu ‘bağı’ tespit eden MASAK bürokratları ‘bingo’ deyip ‘çak’ yapmıştır.

 

Ancak mahkeme sizi şaşırtmaya devam ediyor. Bir sonraki ‘delil’ daha ilginç; “Sanığın 10-12 Ekim 2013 tarihleri arasında Nevşehir Kozaklı Roza Termal’de konakladığı,aynı dönemde otelde konaklayan 12 müşterinin fetö irtibatlı olduğu..”

 

Düşünün iki günlüğüne termal otele gidiyorsunuz. Yüzlerce kişinin konakladığı otelde kalan diğer müşterilerden 12 kişinin Cemaatle irtibatı tespit ediliyor. Albay Köse ile aynı anda otelde olduklarına göre bu durum Albay Köse’nin Cemaatçi olduğuna delil olarak yeterli sayılıyor.

 

‘Telefon mu yoksa otel mi daha sağlam delil’ siz karan verin deyip dosyalar arasında dolaşmaya devam edelim.” http://www.tr724.com/358-generalden-240i-nasil-cemaatten-oldu/

9.2.5. Muharrem Köse’nin darbenin beyin takımı veya Yurtta Sulh Konseyi içinde yer almadığı ortaya çıkar

Diğer yandan, ifadesi işkence altında alınan Yaver Levent Türkkan’ın ifadesi dışındaki itirafçı subay ifadelerinde de Muharrem Köse’nin Cemaat’le bağlantılı olduğu yönünde bir iddia yok. Muharrem Köse, her aşamadaki ifadesinde Cemaat’le bağlantısı olduğu yönündeki iddiaları tümüyle reddettiği gibi onun Cemaat’le bağlantılı olduğuna ilişkin olarak da bugüne kadar ortaya konulmuş herhangi bir delil veya emare dahi bulunmuyor.

Ayrıca İçişleri Bakanlığı’nın 2017 yılı Ocak ayında TBMM Darbe Araştırma Komisyonuna gönderdiği 6 kişilik DARBENİN BEYİN TAKIMI listesinde ve Ankara C. Başsavcılığının 2017 yılı Mart ayında düzenlediği iddianamede belirtilen 38 kişilik sözde Yurtta Sulh Konseyi üyeleri arasında Albay Muharrem Köse yer almıyor.

Bu verilere göre, Cemaatle irtibatlı olduğu iddiaları havada kalan Albay Muharrem Köse, başta iddia edildiğinin aksine, darbe girişiminin 1 numarası olmak bir tarafa yönetici ekip içinde bile yer almıyor. İlk başlarda Darbe-Cemaat bağlantısı açısından anahtar kişi gibi lanse edilen Köse’nin adı nedense daha sonra hiç anılmaz oluyor.

9.3. Albay Mehmet Oğuz Akkuş

Ankara Başsavcı Vekili İşçimen darbe gecesi saat 3:00 sularında canlı yayında yaptığı açıklamada; darbecilerin hazırladığı iddia edilen askeri yargı atama listesinin ikinci sırasında yer alan Albay Mehmet Oğuz Akkuş’un eşinin KPSS sınavında soruların tümünü doğru cevapladığını belirterek onun da Cemaat üyesi olduğu belirtiyor.

Ancak bildiğiniz gibi,  sadece HTS kayıtlarında ortak baz istasyonu çıkması gibi bir delile (!) istinaden onlarca kişinin tutuklandığı KPSS soruşturmalarındaki usulsüzlükler, bu soruşturmaların hukuka aykırı yapıldığını ve cemaate yönelik intikam aracı haline dönüştüğünü göstermektedir.

Ayrıca, ÖSYM içinde soru satan çetelerin olduğu yönündeki somut bulgular ve bunlara yönelik soruşturmalar,  birçok kişinin para karşılığı soruları satın aldığını göstermekte ve bu durum sınavlarda tam yapan kişilerin Cemaatle bağlantılı olduğu yönündeki iddiaları çürütmektedir. 2010 yılından itibaren bu çetelere ilişkin olarak yapılan operasyonlara ilişkin bazı haberleri aşağıdaki linklerden bulabilirsiniz:

https://www.ntv.com.tr/egitim/kopya-cetesinin-inanilmaz-yontemleri,XvGTyt-ZEUyDrwpcPEaZmQ

https://www.haberler.com/ogretim-elemanlarindan-olusan-sinav-cetesi-2243279-haberi/

İnternette Albay Mehmet Oğuz Akkuş’la ilgili araştırmalar yaptım ama ne ifadesine ne de onun Cemaatle bağlantılı olduğu yönündeki bir iddiaya veya bir emareye rastladım. Ayrıca tıpkı Albay Muharrem Köse gibi Albay Mehmet Oğuz Akkuş da, darbenin 6 kişilik beyin takımı listesinde veya 38 kişilik sözde Yurtta Sulh Konseyi üyeleri arasında yer almıyor.

Tıpkı Albay Muharrem Köse gibi Albay Mehmet Oğuz Akkuş da başlangıçta darbe-cemaat bağlantısını gösteren bir subay gibi lanse edilmiş ancak sonrasında cemaatle bağlantılı olduğu yönünde bir iddiada bulunulmadığı gibi ismi gündemden düşürülmüştür.

9.4. Org. AKIN ÖZTÜRK

Org. Akın Öztürk’ün de darbenin ilk saatlerinden itibaren darbenin lideri olduğu ve “FETÖ” üyesi olduğu iddia edildi. Ancak sonradan ona Akıncı üssüne gitme emrinin Abidin Ünal tarafından verildiği ortaya çıktı.

9.4.1. Emekli Korg. Mehmet Şanver: Org. Abidin Ünal, o anda evinde olan Org. Akın Öztürk’ü aradı ve Akıncı üssüne git dedi”

Korg. Şanver bu görüşmeyi şöyle anlatıyor:

“Biz harekât merkezinde emirler yağdırırken Abidin Ünal, ‘Arkadaşlar Akın Öztürk’e ulaşmak istiyorum ulaşamıyorum, ulaşma imkânınız var mı’ dedi ortaya. Ben de komutanım yaklaşık 1 saat önce beni özel numaradan aramıştı dedim ve o numarayı açtım, “Komutanım Ankara’da uçuşlar varmış, nerdesiniz” dedim, ‘Ben evdeyim’ dedi. ‘Hava Kuvvetleri Komutanımız sizinle konuşmak istiyor’ dedim ve telefonu verdim. İki orgeneral konuştular. Ben sadece konuşmaya aracı oldum. Hava Kuvvetleri Komutanı ‘Orada senin emrin hilafına darbe mi yapıyorlar, Akıncı’ya git, orada senin sözünü dinleyecek çocuklar var’ dedi. Yani ‘Akıncıya git orayı kontrol altına al’ dedi.”

https://www.youtube.com/watch?v=_9CoBAqeJtU

9.4.2. Akın Öztürk Mahkemedeki Savunmasında kendisinin nasıl darbenin lideri ilan edildiğini şöyle anlatıyor:

 “Ben henüz lojmanda iken MİT görevlisi, Abidin Ünal’ın sırdaşı Sadık Üstün 8. Kolordu Komutanını arayıp, darbenin liderinin benim olduğumu söyleyerek startı vermiştir. 20 dakika sonra beni arayan Abidin Ünal Akıncı Üssü’ne gitmemi rica ediyor. Evet birileri anlaşmış ve ismim lanse edilmeye başlanmıştır. Bu işi de Anadolu Ajansı üstlenerek, ben daha Akıncı’dayken, gözaltına alındığımı, vatana ihanetten yargılanacağımı duyurmuştur.” dedi.

9.4.3. Darbenin lideri olduğu yönündeki tutanağını imzalaması için çok ağır işkencelere maruz kalan Akın Öztürk mahkemede, gözaltı sırasında kendisine yapılan işkenceleri şöyle anlatıyor:

“20’li yaşlarda kadın ve erkek polislerin darbına maruz kaldım. Tüm husumetlerini bana kustular. Her gelen amir, ‘Seninle özel ilgilenmem istendi. Bugün beraberiz dedi. En acısı benim görüntülerim çekilip, ‘siz de böyle olmak ister misiniz?’ denerek, diğer tutuklulara gösterildi. Sadece benim tırnaklarıma asit döküldü, sadece bana demir kelepçe takıldı. Anlatayım da biraz gülün, kelepçe ellerimi morartınca, balyoz getirip, vurarak kestiler. En acısı, bazı genç askerleri, ‘başınıza gelenlerin sebebi bu’ diyerek, üstüme saldırttılar. Kulağımdan kan fışkırana kadar. ‘Asker beni dövdü’ demeye utanıyorum, ama tarih yazsın. Çok orijinal, hiç kimseye sorulmayan bir şey bana soruldu, ‘Akif Öksüz’ü tanıyor musun?’ dendi. Tanımıyorum dedikçe yapıştırdılar. Nihayet bir amir geldi, ‘Bize yanlış söylemişler Akif Öksüz değil, Adil Öksüz’ dedi. Yarım gün yediğim dayakla kaldım.

http://www.tr724.com/akin-ozturk-mit-abidin-unalin-sirdasini-arayarak-darbenin-liderinin-ben-oldugumu-soyleyerek-starti-verdi/http://www.tr724.com/akin-ozturku-cirilciplak-soyup-iskence-yaptilar-polisler-bile-dayanamadi-video/

9.4.4. Saray medyası da hemen Akın Öztürk’ü “FETÖCÜ ve darbenin lideri ilan eder.

Karar gazetesi 17 Temmuz 2016 tarihli haberinde Akın Öztürk’ü “Paralel ihanetin lideri” olarak tanımlıyor. https://www.karar.com/gundem-haberleri/iste-ihanetin-fotografi-189959#

Sabah gazetesi 21 Temmuz 2017 tarihli haberinde: “FETÖ’CÜ General darbenin şifrelerini böyle vermiş: Bir ay sonra televizyonlara çıkacağım”

 Yalan haberleriyle maruf Sabah gazetesi önemli bir habercilik başarısına imza atmış (!) ve Akın Öztürk’ün dişçisiyle arasında geçen diyaloğa ulaşmış. Buna göre 13 dişini birden yaptırmak isteyen Akın Öztürk dişçisine “Acele et, 1 ay içinde bitir, çünkü 1 ay sonra televizyonlara çıkacağım” demiş.  https://www.sabah.com.tr/gundem/2016/07/21/akin-ozturkun-yeni-dis-telasi

9.4.5. Yandaş gazeteci Cem Küçük: “Akın Öztürk “FETÖCÜ” değil”

MİT’le iltisaklı yandaş gazeteci Cem Küçük, 2017 yılında Habertürk’teki bir programda Org. Akın Öztürk’ün Cemaatle irtibatlı olamayacağını söylüyor:

“FETÖ’cülerin Harp Okulu’nu öğrenci olarak ilk girişleri 1985, mezuniyetleri 1989-90’dır. Akın Öztürk gibi isimler “FETÖCÜ” değil, 1970’te giren adam nasıl “FETÖCÜ” olabilir?

https://www.pscp.tv/w/1ypKdXjMWdaKW  (dakika 43 ve sonrası)

9.4.6. Sonuç olarak;

Adil bir yargılama ve gerçekleri araştırıp yazabilecek bir medya olmadığı için Akın Öztürk’ün darbeci olduğu yönündeki iddialar bu aşamada şüpheli duruyor. Bu derece kritik bir ismin TBMM darbe araştırma komisyonundan kaçırılmış olması da soru işaretlerini artırıyor. Ancak Cem Küçük’ün de vurguladığı gibi 1973 yılında Harp Akademisini bitirmiş olan Öztürk’ün 1965 yılında Askeri Liseye başladığını dikkate aldığımızda Cemaatle irtibatlı olması imkânsız.

Zaten Akın Öztürk’ün veya Muharrem Köse’nin veya “FETÖCÜ” diye lanse edilen diğer komutanların cemaatle bağlantıları ortaya çıksaydı gündemden düşürülmezler ve her gün haber yapılırlardı.

9.5. Tuğ. Gen. Hakan Evrim

Hulusi Akar, kendisi Akıncılar Üssüne götürüldüğünde Tuğ. Gen. Hakan Evrim’in  “Kanaat önderimiz Gülen’dir” diyerek kendisini Gülen’le görüştürmek istediği iddiasında bulundu.

Öncelikle Hakan Evrim bu iddiayı yalandı. Ayrıca, Akıncılar üssüne götürülünceye kadar geçen uzun sürede kendisine uygulanan baskı ve şiddete! rağmen darbecilerin safına geçmeyen Hulusi Akar’ın, Gülen’le görüştürülerek ikna edilebileceğini düşünmek mümkün mü?

Düşünün ki Cemaatle ilgisi olmayan ve hatta haz etmeyen bir Gen. Kur. Başkanısınız, darbeye karşısınız, bunu bilmesine rağmen bir subayınız sizi ikna için ‘terör örgütü’ olduğu iddia edilen bir hareketin lideriyle görüştürmek istiyor. Teklifi kabul ederek darbeye liderlik etseniz o ‘örgütün’ liderinin emri altında hareket edeceksiniz.

Hulusi Akar, ayrıca Hakan Evrim’in kendisine ‘kanaat önderimiz Gülen’ dediğini de iddia ediyor. Bu durumda Akar’a yapıldığı iddia edilen teklif ‘gerçek liderin emrinde’ 15 Temmuz ve sonrası için kısa süreli bir taşeronluk işi olmuyor mu? Akar, darbe süreci tamamlandıktan sonra ‘örgütün’ kendisine ihtiyaç duymayacağı için bir kenara atacağını düşünmez mi? Akar’ın yerinde olsaydınız ve darbeye azıcık meyliniz olsaydı  Gülen’le görüşme teklifi yapıldığı anda o meyil de kaybolmaz mıydı?

Sonuç olarak Hulusi Akar’ı Gülen’le görüştürme teklifinin ters tepeceği ve onu darbecilerden daha da uzaklaştıracağı bir onbaşı tarafından bile öngörülebilir bir realite iken bir kurmay subayın böyle bir teklifte bulunduğunu iddia etmek mantığa aykırıdır.

Ayrıca Hakan Evrim, her aşamada Cemaatle hiç bir bağlantısının olmadığı yönünde ifade verdi. Ama bir an için onun Cemaatle ilgisi olduğunu farz edelim. Bu durumda Evrim, o aşama itibarıyla başarısızlık ihtimali ağır basan bir darbe girişiminde, Hulusi Akar’a kendisini ve Cemaati zora sokacak böyle görüşme teklifini yapar mıydı?

Diğer yandan Hulusi Akar’ın darbe gecesindeki açıklanamayan davranışları, onun ifadesinin güvenilirliğini fazlasıyla zedelemektedir. MİT’in açıklamasına göre Akar saat 16:00 da darbeyi öğreniyor. Karargâhta bazı emirler vererek tedbir! alıyor ama darbenin ana unsurlarından birinin Hava Kuvvetleri olduğunu öğrenmesine rağmen Hava Kuvvetleri Komutanına darbe konusunda bilgi vermiyor. Hava Kuvvetleri Komutanı katıldığı bir düğünde saat 23:00 sıralarında derdest ediliyor. Akar ayrıca Deniz Kuvvetleri Komutanı’nı, Erdoğan’ı ve Başabakan’ı da haberdar etmiyor. Sonra da kendisi makam odasında derdest ediliyor. Bunların izahı yok.

9.6. Hulusi Akar’ın emir subayı Yarbay Levent Türkkan

İşkence altında itirafa (iftiraya) zorlandığı açık olan subaylardan biri Hulusi Akar’ın Yaveri Yarbay Levent Türkkan’dır. Türkkan bu ifadelerinde Cemaatçi olduğunu, darbeyi bir gün önce bir Cemaatçi subaydan öğrendiğini belirtmişti.

Basına yansıyan fotoğraflarda; Türkkan’ın yüzünde ve kafasında çok ciddi darp izleri gözüküyor. Karın bölgesi ve iki eli bileğine kadar sargı içinde. Ancak ifadesinde, kendisine yapılan işkenceyi bile anlatamayıp, açık işkence izleri için kılıf bulmaya çalışmış. Türkkan şöyle demiş: ‘gözaltına alınırken yere yatırdılar, asfalt sıcak olduğundan bu şekilde yaralandım’.

Göz çukurundaki morluğun ve diğer bazı yaraların bu şekilde oluşması mümkün değil. Eğer böyle bir sıcak asfalta yatırma durumu yaşansaydı aynı şartlarda olan yüzlerce subayın ifadesine de benzer şeyler yansır ve kamuoyu tarafından duyulurdu.

Zaten Levent Türkkan, 2017 yılı Haziran ayındaki duruşmalarda eski ifadesini reddederek o ifadeyi yoğun işkence altında verdiğini anlattı. Yaralarının yoğunluğuna bakınca bu gerçeğe aykırı itirafı ilk aşamada yapmayıp bayağı direndiği ancak bir aşamadan sonra direncinin kırıldığı kanaati oluşuyor. Akar’ın en yakınındaki kişi olması nedeniyle de çok önem taşıyan bu sözde itiraf alınmadan işkencenin sona ermeyeceği mesajı kendisine fiilen verilmişe benziyor.

9.7. Yoğun işkence nedeniyle darbeci askerlerin ifadeleri gerçeklikten uzak

Uluslararası bir kuruluş olan 15 Temmuz sonrasında kapsamı bir araştırma yapan İnsan Hakları İzleme Örgüt’ün (HRW) OHAL Raporunda çok sayıda somut işkence vakasına yer verilmiştir. Fikir vermesi için bir tanesini alıntıladım:

‘Bir adli yardım avukatı, polisin, subay olan müvekkilini Ankara Emniyeti’ndeki sorgu sırasında defalarca dövdüğünü şöyle anlattı. “Arkasında birkaç polis ayakta duruyordu. O da masanın önündeki bir sandalyede oturuyordu. Konuşması için normalde kelepçe olarak kullandıkları plastik bantlarla kırbaçlar gibi vurmaya başladılar; yumruklarıyla da başına ve vücudunun üst kısmına vurdular. Elleri kelepçeli olduğundan kendini korumak için hiçbir şey yapamıyordu. Bir aşamadan sonra artık sırtımı döndüm. Ona kaç kez vurduklarını bilmiyorum. Daha fazla bakamadım. Durdurmak için yapabileceğim bir şey olmadığını biliyordum. En sonunda ifade verdi. O saatte oradaki tek avukat bendim. Her yerde şiddet vardı ve polis benim orada olmamdan memnun değildi. ‘Bu insanların neden avukata ihtiyaçları var ki’ diyorlardı.”

Avukat, normalde bu koşullar altında ifade tutanağını imzalamayacağını ya da koşullarla ilgili not ekleyeceğini, ama bu kez ikisini de yapamayacak kadar korktuğunu söyledi. Avukat, müvekkilinin mahkemede kötü muameleden söz etmediğini anlattı. Avukat o zamandan beri adli yardım müvekkili almayı reddediyor.

9.8. Darbeyi cemaatle irtibatlı askerler yapmış olsaydı veya önemli sayıdaki cemaatçi asker darbeye katılım sağlasaydı şunlar olurdu:

·         Erdoğan, Gülen’in darbeyi araştırmak için uluslararası komisyon kurulması talebini kabul eder, kurulacak çok uluslu komisyonda Cemaatçilerin darbeye katkısı ortaya çıkar, komisyon raporu yayınlandığında başka hiçbir şeye gerek kalmadan Cemaat tüm dünyada terör örgütü ilan edilir ve faaliyetleri sona ererdi.

·         Erdoğan TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’nu darbe teşebbüsünden 4 ay sonra değil 15 Temmuzdan hemen sonra toplar, Akar ve Fidan’ı Komisyondan kaçırmaz, tutuklananlar başta olmak üzere binlerce subayı bu komisyonda dinletir ve bunları canlı yayında tüm dünyaya izleterek ‘Cemaat darbesi’ konusunda herkesi ikna ederdi.

10- Cemaat Mensubu Kaç Sivil Darbeye Katıldı?

10.1. ‘FETÖ Darbesi’ yakıştırması yapanlara 3 soru:

1- Cemaat mensubu veya ‘iltisaklı’ kaç sivilin darbeye katıldığı iddia ediliyor?

2- Cemaat mensubu veya ‘iltisaklı’ kaç sivil 15 Temmuz gecesi sahada yakalandı?

3- Darbeyi Cemaat yaptı diyebilmek için kaç sivilin darbeye katılmış olması gerekir?

Kaç sivilin katılmasını beklerdiniz?

Türkiye’de en az 1 milyon kişinin cemaatle irtibatlı olduğu öteden beri söylenir ve genel kabul görür. Önce şu sorunun cevabını bulmalıyız; bu 1 milyon Cemaat mensubunun kaçı darbeye katılmışsa bunu toplu katılım, kaçı katılmışsa bireysel katılım sayabiliriz?

Darbenin arkasında cemaat vardı yani Cemaat darbeye katıldı diyebilmek için, en azından 1 milyonluk kitlenin onda birinin yani 100 bin insanın fiilen darbeye katılmış olması gerekirdi diye düşünüyorum. Çünkü darbe gibi bir suç için harekete geçen bir kişi veya grup için bunun dönüşü yoktur. Başarısız olunduğunda, başta özgürlük, onur ve dostlar olmak üzere sahip olunan her şey kaybedilir. Cemaat açısından baktığınızda da başarısızlık durumunda kaybedilecek şeylerin sınırı yoktur. Dolayısıyla Cemaat darbe yapacak olsaydı (!) sonuç almak için önemli sayıdaki bir insan gücünü bu işe sevk ederdi.

Esasında, 15 Temmuz darbesini Cemaat yapsaydı ve başarılı olsaydı bugün karşılaştığı sıkıntılardan kat kat fazlasıyla karşılaşır, tüm dünyada terör örgütü ilan edilerek faaliyetlerine son verilir, işlenen bu suç nedeniyle haklı bir inanç etrafında kenetlenmiş kendi insan kitlesini de kaybederdi. Yani ister başarılı ister başarısız olsun, darbeye kalkışmak veya iştirak etmek Cemaat açısından intihara kalkışmakla eşdeğerdir.  Bu konuyu başka bir yazıda analiz ettiğim için oraya havale ediyorum.

10.2. Cemaat, darbeye destek verseydi buna ilişkin somut veriler ortalığa saçılırdı

Sivil hayattaki cemaat mensupları genelde çevresi tarafından bilinir ve tanınır. Cemaatin okullarında veya diğer kurumlarında çalışanlar zaten bellidir. Ayrıca son birkaç yıl öncesine kadar Cemaat’in temel hedefi daha çok insana ulaşmak idi. İnsanlar da açıktan cemaatin sohbetlerine veya faaliyetlerini davet edilir, dileyenler gelir ve kim var kim yok görürlerdi.

Cemaat mensupları 15 Temmuz’da darbeye destek için sokağa inmiş olsalardı bu durum mutlaka, sonradan didik didik edilen kamera görüntülerine yansır ve isim isim deşifre edilirlerdi. Aynı şekilde cemaat mensuplarının sosyal medyada paylaşacakları onbinlerce darbeye destek mesajı ve özellikle de işler sarpa sarmaya başlayınca panik halinde yapılan telefon konuşmalarına ait kayıtlar ortalığa dökülürdü. Bugün böyle şeyleri görmüyor veya duymuyorsak bunlar olmadığı içindir. Aksi olsaydı, saray medyası her gün bunları manşetten verirdi. ‘

Cemaate bağlı x okulunun müdürü ve 7 öğretmeni 15 Temmuz gecesi askerlere karşı koyan sivilleri ikna edip uzaklaştırmaya çalıştı, o anlar amatör kamera tarafından kaydedildi’ şeklindeki haberler artık sıradan hale gelirdi.

10.3. Cemaatçi olduğu ve darbe gecesi sahada yakalandığı iddia edilen sivil kişi sayısı kaç?

Darbeyi ‘FETÖ’ yaptı diyenlerin  ‘Cemaatten şu sayıdaki sivil darbeye katıldı’ şeklinde bir iddiaları yok. Bu konuda tahmini de olsa bir rakam telaffuz etmiyorlar. Sarayın pespaye medyası Cemaate bağlı sivillerin darbedeki rolü şeklinde bir konu açtığında da genelde Osman Özsoy’un 2016 Haziranında yaptığı konuşma, Tuncay Opçin’in darbeden 1 yıl önce attığı ve Necip Fazıl’ın şiirinden yaptığı bir alıntı, Emre Uslu’nun 2016 Temmuz ayında Türkiye’ye gelme planı, 15 Temmuz’dan 9 ay önce gösterilen Zaman reklamında bir bebeğin doğuşu (sübliminal mesajmış !) gibi zorlama ve çarpıtma örnekleri kullanarak algı operasyonu yapmaktadır.

Peki somu rakamlar neyi gösteriyor?  Bu konuda, iddia edilen kişi sayısı bile o kadar az ki bunlar ismen biliniyor: Adil Öksüz, Akıncı üssündeki 4 sivil, TRT binasındaki 3 sivil ve biri tankın içinden çıkan 3 eski emniyetçi. Toplam 11 kişi. Yani darbenin ‘sahada yakalanan Cemaatçi sivil ayağı’ olduğu iddia edilen kişi sayısı sadece 11. Ayrıca bu kişilerin Cemaatle ne zamana kadar ve ne seviyede bağlantılı olduklarını da bilmiyoruz. Cemaat içine sızmış kişiler olabilecekleri gibi zaafları kullanılarak veya çeşitli yöntemlerle ele geçirilmiş kişiler de olabilirler.

İstisnai sayılamayacak kadar bile az olan 11 kişilik  bu katılımı daha iyi anlamak için yukarıda 3 nolu bölümde yer alan Adil Öksüz’le ilgili veri ve analizleri okuyunuz lütfen.

10.4. Cemaat mensuplarının darbeye bireysel katılması ne anlama gelir?

Ayrıca ‘darbeye bireysel katılım’ın ne anlama geldiğine de bakmak gerekiyor. Cemaatçi siviller açısından bakarsak bu, cemaat hiyerarşisi içinden gelen bir talep olmaksızın,  içinde bulundukları şartlar ve duydukları öfke nedeniyle bazı kişilerin kendiliklerinden harekete geçip darbeye destek olmaları anlamına gelir. Burada cemaate aidiyet parantezi kullanıldığı için belli oranda özdeş insanların belli bir psikoloji altında ve bağımsız olarak hareket etmeleri ve bunun belli bir sayıya ulaşmış olması gerekir. 1 milyonu aşkın bir insan kitlesinden bahsediyorsanız 5-10 kişiye bakıp  ‘cemaatten bireysel katılım oldu’ diyemezsiniz.

11. Erdoğan 15 Temmuz gecesi hangi delile veya bilgiye istinaden fail ‘Paralel Yapı’ dedi?

Erdoğan saat 00:25’te telefonla CNN Türk’e  yaptığı ilk bağlantıda  fail paralel yapı  dedi. Bu bilgiyi nereden aldığını açıklamadı.

Bir devlet başkanının yüzbinlerce kişiyi etkileyen böyle ciddi bir isnatta bulunabilmesi için o an itibariyle bazı kesin bilgileri edinmiş olması gerekir.  Mesela komuta kademesindeki ‘FETÖCÜ’ lerin kimler olduğu(veya en azından kaç kişi olduğu), Gülen’in darbe talimatını hangi yolla verdiği (!), bu talimatta ne dediği vb.

Kaldı ki o saatte Hulusi Akar’ın nerede olduğu dahi bilinmiyor (veya öyle zannediyoruz) dolayısıyla en büyük delil! olan Akar’ın ifadesi henüz ortaya çıkmamış, itirafçı! subay ifadeleri de henüz yok.  Erdoğan, kesin bilgiler olmaksızın böyle bir suçlamada bulunmuşsa iftira atmış olmaz mı?

Aradan yıllar geçmesine rağmen darbenin komuta kademesi belirlenememişken veya Gülen’in talimat verdiğine ilişkin bir tespit yok iken darbe gecesi bunların bilindiği zaten düşünülemez. Bu durum Erdoğan’ın o gece önceden hazırlanan bir kurgu çerçevesinde konuştuğu düşünülür.

17 Aralıktan sonra Erdoğan’a Zarrab sorulduğunda, onca delile rağmen ‘Mecelle de bir kural var, suçluluğu ispatlanıncaya kadar herkes masumdur’  demişti. Aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz.

Ama konu Cemaat olunca Erdoğan 6 yıldır delilsiz ve mesnetsiz yargısız infazlar yapmaya devam ediyor.  Sümeyye Erdoğan’a suikast yalanı, Kabataş yalanı, camide içki içtiler yalanı, Urla villaları 30 yıl önce yapıldı yalanı, Öcalan’la görüşen şerefsizdir yalanı gibi aksi ispatlanmış onlarca yalan da Erdoğan tarafından ortaya atıldı veya savunuldu. Bu kadar çok yalan ve iftiraya başvuran  birinin darbe konusundaki iddialarına inanmak mantıklı mı ?

Aralarında husumet olan kişilerin beyanları mahkemelerde kolay kolay hükme esas alınmaz. Hasımların birbirleri hakkında yalan söyleme ihtimali çok yüksek olduğundan başka kuvetli delillerin varlığı aranır. Erdoğan’ın cemaate olan husumetine rağmen darbe gecesi sadece onun sözüyle cemaatin bir  terör örgütü ilan edilmesi tutarlı mı?

12. Darbe tiyatro muydu?  Eğer darbe tiyatroysa, darbeci komutanlar, Erdoğan daha fazla güçlensin diye mi kendilerini feda ettiler?

Bu darbenin iki yüzü var. İlk ve görünen yüzünde katliam yapacak kadar vicdanını kaybetmiş bir avuç rütbeli asker var. Darbe teşebbüsü ağırlaştırılmış müebbet hapsi gerektiren çok ciddi bir suç olduğundan hiç bir asker başarısız olacağını düşündüğü bir teşebbüste yer almaz. Erdoğan’ı güçlendirmek için hazırlanan bir darbe tiyatrosunda oynayacak figüran asker bulamazsınız. Sonuçta sayıları bir avuç da olsa darbecilerin niyetleri ülke yönetimine el koymaktı. Darbenin dışa vuran yüzü tiyatro değildi.

Peki o halde o subaylar neden darbeye teşebbüs etti? Çünkü Hulusi Akar’ın ve komuta kademesinin darbenin başında olduğunu zannediyorlardı. Akar son aylarda ordu içinde buna ilişkin birçok sahte sinyal vererek Erdoğan’ı doğrudan eleştirmişti.Akar gibi MİT de aylar öncesinde bu teşebbüsten haberdardı ve darbecilerin açığa çıkması için alttan alta kaşıyorlardı.

Bu yaklaşım, yani “darbeciler ortaya çıksın başlarını ezelim” düşüncesiyle aktif bekleyiş içinde olmak ilk bakışta makul gibi durabilir. Komuta kademesinin içinde yer almadığı ve destekten yoksun 3 bin kişisi er ve öğrenciden oluşan 8 bin kişilik bir gücün yaklaşık 850 bin kişilik TSK ve Polis gücü karşısında bir şansı olmayacağından 1-2 saatte işleri bitirilebilirdi.

Ama öyle yapılmadı, darbecilerin sokağa çıkması beklendi ve ilk etapta üzerlerine polis ve asker değil silahsız halk gönderildi. Bu şekilde binlerce sivil zayiatı gelmesini istiyorlardı. Böylece olayı halka mal ederek, OHAL kapsamındaki hukuksuzluklar ve tek adam rejimine geçiş için sınırsız destek alacaklardı.

Nitekim öyle de oldu. “O gece millet devleti sokaktan topladı” gibi sözlerle halka gaz verildi. Ama gerçekte halk sokağa çıkmasa da 8 bin kişilik bir güç yol kapama, 3-5 kanalı basma gibi anlamsız işler dışında bir şey yapamayacak ve kısa süre içinde polis ve askere teslim olacaklardı.

Darbenin gözden kaçırılan ve ısrarla gizlenen ikinci yüzünde ise bunun devlet tarafından çok önceden haber alınmış olması ve yapılması için zemin hazırlanmış olmasıdır. Bunun daha iyi anlaşılması için tarihi bir olayı örnek vereceğim:

13.  Cezaların şahsiliği ilkesi gereğince, suçları ispatlanırsa,  sadece darbeyle irtibatlı kişilerin cezalandırılması gerekmez mi? Yapılanların hukukta veya İslam Hukukunda yeri var mı?

Farzedelim ki darbeye karışan askerler arasında Cemaatle bir şekilde irtibatlı olanlar olsun. Suçları ispatlanırsa cezaların şahsiliği ilkesi gereğince sadece o kişilerin cezalandırılması gerekirken cemaatle ilişkilendirilen yüz binlerce kişinin tutuklanması ve işsiz bırakılması hukukla veya dinle bağdaşır mı?

Fehmi Koru, bir yazısında İslami kaynaklara da atıf yaparak Cemaate yapılan zulmün İslam’la bağdaşıp bağdaşmadığını incelemiş. Koru yazıyı, darbeyi Cemaatin yaptığı ön kabulüyle hazırlamış ve ‘FETÖ’ ifadesine yer vermiş. Ancak, (dayanaksız) bu ön kabule rağmen bu şekilde toplu cezalandırmanın modern hukukta da İslam hukukunda da yeri olmadığı sonucuna varmış.

Yazının bir bölümünü aşağıya alıntıladım:

‘Hukuk eğitimi almış genç dostum, sonunda, “Acaba İslâm hukuku hocalarına danışarak bu yolda bir fetva almış olmasınlar?” sorusunu biraz da çekinerek ortaya attı.

İslâm hukuku hocaları? Fetva?

Merakım gıdıklandı.

15 Temmuz sonrasında meydana gelen, en az 1 milyon insanın dolaylı, 100 bin kişinin ise doğrudan etkilendiği… Gözaltına almalar ve tutuklamalar… İşten çıkarmalar… Geçmiş hizmetleri yakmalar… Mallara mülklere el koymalar… gibi tasarrufları konuşuyorduk.

Uygulamalara bakarsak

Genç dostum, “Bunların çoğu ‘tabii hukuk’ kuramına aykırı, bizim sistemimize de uymayan uygulamalar” dedi ve ‘habeas corpus’ gibi, ‘suçu sabit olana kadar suçsuzluk’ gibi,‘mülkiyetin kutsallığı’ gibi Roma Hukuku’ndan Batı’ya, oradan da bize geçmiş kavramları hatırlattı…

Söz “Acaba İslâm hukuku mu? Ne bileyim, belki İslâm’da devlet başkanına ve devlete silâhla karşı çıkanlara böyle cezalar öngörülüyor olabilir” noktasına böyle geldi.

Kendisine, ‘Beraat-ı zimmet asıldır’ diyen Mecelle kuralını bildiğim için, derhal “Olamaz”dedim.’

…..

Yazının devamında Ömer Nasuhi Bilmen gibi kaynaklarda ‘isyan’ suçunun İslam Hukukundaki düzenleniş şeklini inceleyen Koru, yazının sonunda kendi görüşünü şöyle ifade ediyor:

‘Benim vardığım sonuç: Hayır, uygulamaların İslâm Hukuku ile veya fetvalarla bir ilgisi yok…’

http://fehmikoru.com/yapilanlar-islam-hukukuna-uygun-mu/

14.  Cemaat Neden Darbe Yapmaz? 3 Cevap

1-Cemaat, sadece 80 milyonluk Türkiyeli’ye değil 6 milyarlık dünya insanına ulaşmayı hedeflemektedir. Askeri darbe ve ona eşlik eden cinayetler ve insan hakkı ihlalleri tüm devletlerde suç olduğundan, Cemaatin darbe gibi bir yola tevessül etmesi (başarılı olsun veya olmasın) onun tüm dünyada terör örgütü olarak kabul edilmesine, malvarlığının dondurulmasına, mensuplarının tutuklanmasına veya sınırdışı edilmesine neden olurdu. Bu gerçeği bilerek darbeye teşebbüs veya iştirak etmek, cemaat açısından intihara teşebbüs etmekten farksız olurdu.

2-  Cemaat, darbe yapsa ve hükümeti devirse ne kazanırdı? En başta hükümete oy vermiş %50 başta olmak üzere toplumun büyük çoğunluğunun nefretini.  Haklı gerekçesi olmayacağı için tolare edilmesi mümkün olmayan bu nefretin, sermayesi insan olan ve o sermayeyi de büyük oranda kendi ülkesinden elde eden bir yapı olarak Cemaatin sonunu getireceği açıktır.

3- Çağdaş değerlere inanan ve vicdan taşıyan hiç kimsenin savunamayacağı darbe gibi bir hukuksuzluk Cemaatin kendi çekirdek tabanını dahi kaybetmesine neden olurdu. Zira cemaat dünya üzerinde eğitim seviyesi en yüksek olan insani hareket olarak görülmektedir. Mensuplarının önemli bir kısmı üniversite mezunudur ve yabancı dil bilenlerin sayısı oldukça fazladır.  Dünyayla, bilimle, batı kültürüyle bu kadar entegre olmuş bu insanları ikna etmek için makul argümanlar ortaya koymanız gerekir, yalan söyleyerek veya cinayetleri savunarak bu insanları bir arada tutamazsınız.

Yaklaşık 6 yıldır süregelen hukuksuz baskılara ve işkence seviyesine varan ağır zulümlere göğüs geren bu insanları bir arada tutan şey de zaten inançları ve doğruluğuna emin oldukları manevi değerlerdi. Binadaki tuğlaları birbirine kenetleyen harç misali bu değerler olmasaydı, maruz kalınan en ufak bir tazyik, büyük kopuşlara ve dağılmalara neden olurdu.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTALYA FETÖ/PYD Soruşturması gerçekleri Banio Yapı Market Fetö/PYD soruşturmasında hangi bakan sayesinde neden kurtarıldı

  Antalya'da yürütülen FETÖ/PYD soruşturması Bakan sayesinde sekteye uğratmıştır. Banio Yapı Marketin mahkeme süreci incelendiğinde Fetö/pyd adına yapılan faaliyetler sorulduğunda, savunmalarda Bakan Bey'in bilgisi dahilinde olduğu söylenerek ve bakan ile ilgili Hiçbir işlem yapılmadan bu şahıslar tahliye edilmiştir. Tahliyeleri sonrasında da fetö/pyd adına Finansal faaliyetlerde bulunarak ülke ekonomisini zarara uğratmayı hedefleyen bu firmalar hakkında sonrasında oluşturulan savcılık kanalıyla şikayetler yine aynı savcı tarafından biz araştırdık. bir şey bulamadık denilerek kapatılmıştır. TMSF tarafından firmanın incelenmesi için atanan ekibin içerisine Kayyım avukatı olarak atanan Şahıs Av. Onur Yoldan bizzat bu süreci kontrol etmiştir. Şu anda savcılıkta ve terörle mücadelede bulunan işlemler yine aynı bakan tarafından engellenerek bu şahısların korunması sağlanmaktadır. Haklarında suç duyurusunda bulunduğum için Antalya 13. Aile Mahkemesinde boşanmaya çalıştığım Fetö/PYD m

Ekmel Çayır Kimdir

  Ekber Çayır ( Fetö/PYD kod adı Ekmel Çayır) Kimdir? Ali İhsan Çayır dan olma, Şehriban Çayır dan (Fetö/PYD Kod adı Şehnaz Çayır) 1981 Yılında Antalya da doğmuş anne tarafından seriklidir. Anne tarafının kızlık soy adı KÖK olup, serik de dedesi kürt mecit diye tanınan zaatın anneannesi serikde pavyon işletmeciliği yapmıştır. Ve işlettikleri bu pavyonda kadın ticareti yapan anneannesi serikte iyi tanınmaktadır. Ekmel Çayır'ın şimdi Mücella teyzesinin kocası olan ve bir zamanlar Fetö/Pyd firarisi olan ablası Şükriye Uçkun'un sevgilisi olan uyuşturucu satıcılığından sabıkalı Fedai Demirarslan tarafından temin edilen extacy uyuşturucu hapları kaleiçinde bulunan Djack denilen mekanda kullanan bir uyuşturucu bağımlısıdır. Ekmel Çayır bu uyuşturucuyu kullandığı dönemde kendi enişteside dahil bir çok adamla birliktelik yaşamıştır. Mikro Yazılım evinde çalışan Gökan ile tanışarak denizliye pekdemir çiftliklerine gitmiş oradada seviyesiz bir çok ilişkisi olmuştur. Sonrasında Banio Yapı